Çoğu zaman yatağımıza yattığımızda, geçiririz aklımızdan bugün ne yaptım diye. Bir film şeridi gibi gün içinde yaptıklarımız geçer gözümüzün önünden. Keşke şunu yapmasıydım,daha anlayışlı davransaydım,kalbini kırmasaydım, oh iyi oldu o da yapmasaydı hakketti bu yaptıklarımı...vb gibi cümleler sarf ederiz içimizden.Çoğu zaman pişmanlık doludur bu içimizden geçenler. Şuan düşünüyorum da bugüne kadar engellilerimiz yani engellediklerimiz için ne yaptık? Sizce engel nedir ki bir cevabınız var mı? Kendi adıma cevap vereyim bence engel engellsizlerin bedenen farklı kişilerin önüne koydukları barikattan başka bir şey değildir.Ama niceleri vardır ki o barikatı atlayarak geçemese de tırmanarak, emekleyerek, yeri geldiğinde ise sürünerek yine geçmesini bilmiştir. Toplumca duyarsızlaşmaya başladık çevremizde olanlara karşı. Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın anlayışı çoğalmaya başladı beyinlerde.Yalnız unuttuğumuz bi nokta var ki sana dokunmasa da yılan gün gelir görmeden kuyruğuna basarsın ve bir bakmışsın ki bana dokunmasında kime dokunursa dokunsun bin yıl yaşasın umurum da değil dediğin yılan gelmiş seni sokuvermiş.Hayır olmaz diye bir şey yok hiç bir şeyin garantisi yok seni bulmayacağı ne malum. Düşene bir tekmede biz atıyoruz artık ama düştüğü an el uzatmayı aklımızın ucundan geçirmiyoruz. Etraf ne der gibisinde laflardan korkarak elimizi uzatmayı tercih etmek yerine bir tekmede biz atıyoruz. Ama bilmiyoruz ki etrafın lafından korkarak çekinerek el uzatmak yerine tekme attığımızda YARADAN 'IN dikkatini üzerimize daha çok çekiyoruz ve cezalandırılıyoruz. Gün geliyor bizde düşüyoruz ve utanmadan birde bize uzanacak bi el bekliyoruz. Peki uzana uzana kimin eli uzanıyor sizce? Tabi ki de daha önce düştüğünde tekme attığımız kişinin eli uzanıyor. Neden diye sorguluyoruz karşımızdakini ve aldığımız cevap utandırıyor bizi; "senin halinden en iyi ben anlarım" diyor. Nasreddin Hoca'nın böyle küçük bir hikayesi vardır. Hoca bir gün eşekten düşüyor etrafına toplanan halk soruyor; "Hocam canın yanıyor mu" diye onun verdiği cevap ise "bana eşekten düşen birini getirin" diyor "neden?" diye sorduklarında "benim halimden en iyi o anlar" diyor. Nasreddin Hoca'nın da dediği gibi acı yada tatlı bir olay başımıza gelmeden karşımızdakinin ne duygular yaşadığını bilemeyiz. Peki soruyorum sizlere engelli arkadaşlarımızı anlamak için illa ki bizimde mi engelli olmamız lazım? illa bir gün yolda giderken arabanın çarpması ve felç mi kalmamız lazım? Karşındakinin yerine koy kendini! bacağın olmadan yada kolların yada gözlerin yada kulakların yada dilin... ne yapardın ? Annenin yanına koşup boynuna sarılamamak,onu görememek, sana yavrum deyişini duyamamak,annem diyememek ne kadar zor düşünmek bile istemiyorsunuz değil mi çünkü düşünmesi bile acı veriyor sizlere.Birde engelli ebeveyni olduğunuzu düşünün yavrunuz yaşıtlarından çok farklı, o acı çekiyor siz daha fazla, sizin bu dünyadan gittiğiniz zaman bırakacak kimseniz olmadığını düşünün, acı çok acı yüreği yanıyor insanın değil mi? Çevre duyarsız, insanlar duyarsız, toplum duyarsız, dünya duyarsız.Peki bu duyarsızlığın içinde kimlere emanet edeceksiniz yavrunuzu? Duyarsızlığı da ancak biz giderebiliriz.Sevgi ile dostluk ile çözülemeyecek hiç bir dert yoktur, buna engelde dahildir.Bende bir engelliyim ama; başarılı, azimli, inatçı bir engelli diğer engelli arkadaşlarım gibi... Ben bugünlere gelebildiysem tek nedeni sevgidir. Ailemin, arkadaşlarımın ve çevremdekilerin sevgisidir beni bu duruma getiren! Ben evime kapanmayı tercih etmedim ailemde eve hapis olmama izin vermedi! Ve ben şimdi çok iyi durumdayım sizden istediğim ise elinizi yüreğinize koyun ve 1 dk düşünün engelledikleriniz için bir şeyler yapın ama onlara acıdığınız için değil sevdiğiniz için! Sevgi en zor zamanların ilacıdır. Saygı, sevgi, sağlık, şans ve mutlulukla kalın, huzurla kalın.
KIYMET
(Gazete 3 de yayınlanan köşe yazımdır. İzinsiz Paylaşılması yasaktır)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder