25 Mayıs 2015 Pazartesi

Engelli Aşk... (Uzun ama güzel bir hikaye-Alıntıdır)

Tüm karanlığımla yine cam kenarındaydım.Büyük bir özenti içinde sokakta koşuşan çocukları izliyordum… İçimde ki en büyük yarım duygulardan biriydi sokakta koşup oynamak! Düşüp dizlerimi yaralamak ,sonra annemin ellerimden tutup ‘bir yerin acıdı mı yavrum’ diye sormasıydı.Ama olmadı.Ne ben koşup düşebildim ne de annem tutabildi ellerimden… 20'li yaşlara yeni başlamıştım. Ve tüm hayatım cam kenarındaydı.... Ötesi olmamıştı… Ne kadar kalkmak istesem de gücüm yetmiyordu cansız ayaklarımı hareket ettirmeye! Tüm direncime karşı yenik düşmüştüm çaresizliğime…Şimdi güneşimi söndürmüş karanlıklara kilitlemiştim kendimi… Bir gün yine cam kenarında otururken bir kamyonet yaklaştı karşı kaldırıma.Boşalan daireye birileri mi taşınıyordu. Uzun boylu,bir bebek masumiyetinde ki yüzüyle indi arabadan.Eşyaları taşımaları için görevlilere gerekenleri söyledikten sonra binaya girdi. İçimde bir şeylerin titremeye başladığını hissediyordum.Aldırış etmeden yine tüm monotonluğuyla sokağı izledim.Camın altına yaklaşan çocuklarla paylaştığım birkaç tebessümden sonra bir hüzün çökmüştü kucağıma.Yarım yamalak türküler tutturdum yine kendimce…Sonunu baştan bildiğim hayaller kurdum.Gözlerime yapışan nemleri sildim kazağımın koluyla…Eşyalar bitmiş ve araba çekilmişti yolun karşısından.Araba ayrılır ayrılmaz o göründü apartmanın merdivenlerinde.Yanında oynayan çocukların saçlarını okşadı tüm yorgunluğuna inat. Açık renk pantolonuna değen o çamurlu topa inat bir tebessümle,çocuklarla top oynamaya koyuldu.Gülen yüzü o kadar güzeldi ki… Bembeyaz yüzü kızarmaya başlamıştı.Üzerinde ki tişört sırılsıklam olmuştu.Birden ‘hasta olucaksın istersen içeri gir’ diye bağırmak geldi içimden.Hemen elimle ağzımı kapattım.İçimde kendime öfkeler kustum. Top birden bulunduğum camın altına doğru geldi.Hemen o koştu ,birden o yosun gözlerini dikti gözlerime.’şey bizi izlemek yerine aramıza katılır mısınız?’ dedi iç yakan tebessümüyle.Sanki kurşunlar yağdırdı üzerime.Pencereyi kapatıp gayet asabi bir hareketle perdeyi çektim. Uzun saatler ağladım.Yıllardır alışamadım mahkumu olduğum şu sandalyeye!Sanki dalga geçercesine gelmiş eşlik etmemi istiyor.Şapşal şey ne zannediyor kendini!Ayakları olmayan bir insan nasıl top peşinde koşar ki ,diye geçirdim içimden.Ama bir şeyi düşünmek hiç aklıma gelmedi!O nerden bilecekti ki benim mahkumluğumu… Ertesi gün yine camda yine o karanlıklara beklemedeydim. Akşam üzeri elinde bir çantayla sokağın ucunda göründü.Çocuklar yine sevinçle onu beklemeye koyuldu evinin kapısında.Telefonunu kapatıp çantasına atarken başını olduğum cama doğru çevirdi. Buruk,çekingen ve suçlu bir çocuk edasıyla cama yaklaştı.’dün için özür dilerim.sanırım istemeden bir suç işledim.haddim olmayarak bize eşlik etmenizi istedim.kusuruma bakmayın’ dedi…Gözleri gözlerime değdiğinde dilsiz olmuştum.Ne söylemem gerektiğini idrak edemiyordum.’hayır sizin bir kusurunuz yok.asıl ben özür dilerim sanırım fazlasıyla fevri davrandım.sizin herhangi bir hatanız yok.ben sizden affımı rica ederim!’Tatlı tebessümlerden sonra ‘ben Gökhan’dedi…’Bende Ceren’ dedim.Yanında onu bekleyen çocukları göstererek ‘onlara maç sözüm var üzerimi değiştirip sözümü tutmam lazım.Tanıştığıma gerçekten çok sevindim’diyerek uzaklaştı.Apartman kapısından girerken tatlı bir tebessümle el sallamıştı…Gökhan dedim kendi kendime…Adı yankılandı binlerce kez aklımda.Sonra yine o göründü sokakta.O tatlı tebessümleriyle oynamaya başladı çocuklarla.Arada sırada kaldırıp başını bana bakıyor gülüyorduk birbirimize. İçimden bir şey dışarı çıkmam için zorluyordu beni.Camı kapatıp asansöre doğru ilerledim.Apartman kapısına geldiğimde merdivenlere oturmuş biraz dinlenmeye çalıştığını gördüm. Gören çocuklar Ceren Abla deyip koşmaya başlayınca başını çevirdi.Tatlı bakışlarının ardında kimliğimi yitirdim.Çocuklardan biraz müsaade isteyip konuşmaya başladık.Ayaklarımın olmamasına şaşırmamış herhangi bir olumsuz tepki vermemişti.Ve hayatımda ilk defa biri engelimi bana hissettirmemişti. Uzun uzun kendimizden bahsettik.Öğretmendi, ailesi şehir dışında yaşıyordu.O da mahalledeki okulumuza tayini çıktığı için burada bir ev aramış ve burayı bulmuştu.Çok tatlı bir sesi vardı. Gülerken beliren gamzesi o çocuksu yüzünü biraz daha bebekleştiriyordu. Hava kararmaya başlamış ve akşam yeli esmeye başlamıştı,takvimler her ne kadar ilkbahar sonlarını işaret etse de esen rüzgar bizi titretmişti. Birbirimize iyi akşamlar dileyip ayrıldık.
Uzun zamandır aradığım huzur sanki onun gözlerinde ve sesinde saklıydı.Gülüşüyle en saklım da kalanı tutup su yüzüne çıkarıyor sonra hasret kaldığım o çocukluğuma götürüyordu sanki beni.. Aylarca sadece o tebessümlerle yetindik.Birbirimizi gördüğümüzde tebessümler ediyor tek bir hece dahi konuşmuyorduk.O bu mahalleye yerleşince sanki renk gelmişti buralara... Kuş seslerini ilk kez duyuyor, ilk kez görüyordum sokağı saran o rengarenk çiçekleri. Yaz ortalarıydı. Artık okul dönüşlerinde göremiyordum onu.Sokağa da pek çıkar olmamıştı. Sonra bir gün elinde bir valizle taksiye binmeye hazırlanırken gördüm onu.Yine cama yaklaştı.’ben gidiyorum buralar sana emanet kendine iyi bak olur mu’ dedi ve gitti. Bu gidişin dönüşü var mıydı?Ne zaman gelicekti?Nereye gidiyordu? Günlerce uğramadım cam kenarına!Sabahları hiç çıkmadım yatağımdan.gözlerim tavanda hep o yosun gözlerini izledim.Sesi gülüşü yankılandı kulaklarımda.15 -20 gün sonra çocukların ‘Gökhan Abi’ diye bağırmasıyla birden kalkmak istedim yatağımdan. Hızlı hareketlerle sandalyeme oturup cam kenarına geçtim.Çocuklarla gülüp biraz konuştuktan sonra cama yaklaştı ‘buraları sana emanet etmemiş miydim ben, bak sabah akşam yatmışsın! Çocuklar görmemiş seni camda, perdeleri de açmamışsın…’ ‘ya şey…been…ne biliyim canım istemedi hiç kalkmak sanırım biraz tembellik etmek istedim hocam’ dedim.Tatlı tatlı güldük birbirimize.’iyi bakalım dinlen sen ama bende yol yorgunuyum, evde de pek yiyecek bir şey olduğunu sanmıyorum eğer işin yoksa sana çay içemeye gelebilir miyim!tamam gelirken sıcak poğaça da alıcam olur mu?’ dedi.Tabi diyerek içeri girdim.Yarım yamalak halimle bir şeyler hazırlamaya çalışıyordum.Birden sürekli güldüğümü fark ettim.Niye neye gülüyordum ki? Kapı çaldı.Elimden geldiği kadar hızlı olup kapıyı açtım.Beraber masaya geçtik. Bir şeyler yemekten çok fazlasıyla güldük. Saat öğle ortasını geçeli epey olmuştu.’biraz dışarı çıkmaya ne dersin’ dedi ‘bu halimle nereye nasıl gidebilirim ki’ dedim.’ayıp ediyorsun kendine sen evet de gerisi sorun değil’’tamam çıkalım’ dedim. Önce beraber sahile gittik denizi görmeyeli yıllar olmuştu. Parklara,alışveriş merkezlerine gittik. Rengarenk kalpli balonlar almıştı bana yarım kalan çocukluğumu tamamlamak istercesine. Sonra bir kitapçıya gittik. Çok büyük bir yerdi.Bana çok severek okuduğu yazarların kitaplarını tavsiye etti.Merak içinde birkaç kitap aldık.Gün batımı yaklaşırken sahile geri döndük.Elimizde simitlerle gün batımını izledik.Sonra birden bir şarkı mırıldanmaya başladı.En sevdiğim şarkıydı bu ve bilmesi imkansızdı.Sessizce ona eşlik ettim.Birden başımızı çevirip gözgöze geldik.Tatlı bir tebessümle devam etti şarkısına. Şarkı bitince esen rüzgar saçlarımı dolamıştı yüzüme.Ellerimle saçlarımın ağından kurtulurken beni izliyordu.Elime aldığım balonlardan birini ona verdim ve esen rüzgarda aynı anda dilek tutup gökyüzüne bıraktık onları… Uzun yıllar sonra tekrar denizi görmüş ve bu kadar çok eğlenmiştim.Yalnızlığımı ve engelimi hiç hissetmemiştim. Gece bu huzur ve mutlulukla uyudum… O günden sonra yine azalmıştı onu görüşlerim. Haftada bir belki hatta hiç görmediğim haftalar bile olmuştu. Bende artık kitaplara vermiştim kendimi. Pek fazla geçmiyordum cam kenarına. Bir gün beni aradı ve önemli bir şeyler konuşmamız gerektiğini söyledi. O akşam dışarı çıktık.İlk defa gülmüyor ve suskundu.İlk defa onu bu kadar ciddi görüyordum.Sözlerinin ardında saklı tutmaya çalıştığı bir şeyler vardı. Sanki bir liste yapmış ama başta yazdıklarının ardında sondakinin görünmesinden korkuyordu.’… Belki şimdi neden böyle bir konuşma içinde olduğumuzu neden bu kadar ciddi olduğumu merak ediyorsundur, alışmadığın bir tavırdayım biliyorum.Ceren bak…ne denir nasıl başlanır hiç bilmem. Bilirsin her ne kadar Öğretmen olsam da edebiyatla pek aram yok. Ya Ceren ben…olmuyor ya! ’’Ne anlatmaya çalışyorsun bir anlasam söylemene gerek kalmayacak zaten de,bir türlü anlayamadım. Kendini bu kadar kasma rahat ol yabancı değilim biliyorsun.İnsan arkadaşına karşı biraz rahat olmalı.’’iyi güzel haklısın da söylemem lazım…bak Ceren,çocuk değiliz ve beni tanıdığın kadarıyla hevesleriyle hareket eden biri olmadığımı biliyorsundur.’’evet öyle biri değilsin bunu biliyorum,hadi hayırlısı bakalım bu açtığın kapılar nereye çıkacak.’’Ceren ben seni ilk gördüğüm andan beri beğeniyorum ve eğer sende kabul edersen hayat arkadaşım olmanı istiyorum!’ dedi bir solukta. Sanki o bunları söylerken ben nefessiz kalıyordum.’şey Gökhan kalksak artık’ dedim.Cevap vermekten kaçarcasına…’Peki ‘dedi suskunluğuyla. O gece gözlerim kapanmadı bir türlü.Camın ardında evini izledim.Cam kenarında oturmuş olduğum yere bakıyordu. Yastığa başım değdiğinde söyledikleri ve o an ki hali yankılandı gözlerimde.Bir kez daha gittim o ana. Günlerce bir haber kaldım ondan.Telefonumu kapattım perdelerimi açmadım.Ciddi bir karar vermem lazımdı.En ufak ayrıntıları bile göz ardı etmeden.Bir hafta sonra perdelerimi açtım.Onun okuldan dönüşünü bekledim perdenin ardında,şişen gözaltı ve yorgun hali takılmıştı gözlerime.hemen perdeyi açıp ona baktım… Umutlarını yitirmiş olmalı ki başını çevirip cama bakmadı.Hemen telefona sarıldım.Telefonumu açtığımda onlarca aramadan sonra tek bir mesaj çekmiş.’bilseydim ki bu isteğim karanlıklara itecek seni, hiç istemeden güneşinle kalmanı dilerdim. Özür dilerim, sevmeyi beceremedim.’ Olduğum yerde çakılmıştım. Hemen onu aradım.Yorgun bir sesle: -Efendim… -Merhaba,nasılsın? -Ceren…Ceren sen misin gerçekten? -Evet benim yoksa beğenmedin mi? kapatıp yeniden arayım mı uyan diye? -Yok şey.. ben hiç beklemiyordum,kusura bakma. -Farkındayım.bana umut etmeyi öğretirken kendin unutmuşsun sanırım. -Galiba haklısın.biraz öyle olmuş. -Eğer vaktin varsa beraber bir yemeğe ne dersin? soslu spagetti desem yeter mi? -İşte bu süper olur derim.Hemen oradayım Deyip kapattı telefonu.Koşa koşa geldi.Gülen yüzüyle.Konuşmayı çok istedik ama bir türlü beceremedik. Başlayamadık. Her konuşmaya niyetlenişimiz de gözgöze gelip gülmeye başladık. Zamanla aramızdaki o tuhaf şeyi atlatıp geleceğimize dair planlar yaptık.Karşılıklı beklentilerimizi anlattık. Hemen ailesine haber verecek ve gereken şeyleri yapmaya başlayacaktık. Ertesi gün ailesini aramış.Onları buraya davet etmiş.Tabi onlarda hemen geldiler.Camın ardında onları izliyordum.Sanki olacakları bilirmişcesine bir burukluk vardı içimde. Akşam ailesine açmış durumu.Haliyle tanışmak istemişler.Engelimi kendi engel saymadığı için hiç anlatmamış ailesine. Eve gelip beni onların yanına götürdüğünde ailesinin bana bakışları hem onu hem de beni fazlasıyla yıkmıştı. Aslında ben hazırdım hemen hemen bu duruma.Onlarda haklılardı bir tanecik oğulları tüm hayatını benim gibi bir kötürüm uğruna mı harcayacaktı. Uzun susuşlar ardında saatleri geçirdik. Gökhan’dan evime gitmek için isteyerek ailesiyle vedalaşıp kapıdan çıktım.Arkamdan oda bindi asansöre.Ailesi ne derse desin vazgeçmeyeceğini onun için hiçbir zaman sorun olmayacağını anlatarak evime kadar eşlik etti bana.Evime girerken anca konuşabilecek gücü toplamıştım kendimde. "Ailen haklı,tertemiz bir hayatın var, benim gibi bir sakatın peşinde harcama. Seni seviyorum ve hem ilk aşkım hem de son aşkım olarak kalacaksın hayatımda. Ama ne olur sen beni hayatına katma. Aileni üzme. İyi geceler’ diyerek kapıyı kapattım… Gece boyunca ağladım.Onun durumunu da az çok tahmin edebiliyordum. Gece saat 4 buçuk civarı kapım çaldı.Korktum.Kim o? Dediğimde yorgun sesiyle ne olur aç kapıyı benim Gökhan! Sana varlığına ihtiyacım var aç,ne olur beni içeri al dedi.Hemen açtım kapıyı.Kan çanağına dönen gözleriyle sıkıca sarıldı bana."Kim ne derse desin yokluğunu düşünemem,sen gitme ben bitmeyeyim. Kal benimle bırakma beni ne olur’ diye sayıkladı.Sırılsıklamdı.Demek ki uzun sürede dışarıda yağmurun altında beklemişti.’tamam canım sen nasıl istersen.hep kalıcam seninle’ diyerek içeri geçtik. Engelli halimle ona ne verebilirdim ki? Ailesi gerçekten haklıydı. Onu seviyordum ama bu bana onun hayatını karartma hakkını vermiyordu. Islak bedeni halsizliğine yenilmiş uyuya kalmıştı.Bütün gece sayıklayıp durdu.’Gitme ne olur’ diye.Ateşler içindeydi. Bütün bir gece başında bekledim.sabaha kadar sıkıca tuttum ellerini.Sabah o uyanmadan küçük bir buse kondurdum o dokunmaya kıyamadığım bebek yüzüne.Bir veda notu bırakıp başucuna çantamı alıp çıktım evden. Şehir dışında bir arkadaşım vardı onu görmeye gidecek biraz uzak kalacaktım buralardan. Aklımda o ilk ve son sarılışı,gülüşü,gözleri ve uyurken ki masumluğu kulaklarımda ise sesi o son sayıklamaları vardı.Çantamdan çıkarttığım resimlere sarıldım doyasıya.Affetmesini istedim beni… Üç ay boyunca ondan habersiz yaşadım.En sonunda üst komşumuz aradı.Biraz konuştuktan sonra onu sordum laf arasında’ o mu? üç aydır gören yok! biz önce seninle beraber sandık ama sonra eve geçip annesine babasına bir şeyler söyleyip gittiğini öğrendik.kimsenin bir haberi yok ailesi de onu bekliyor buralarda.’Ardımdan kayıplara karışmıştı. Neredeydi? Nerede olduğu değil nasıl olduğu önemliydi.En son bıraktığımda o sabah kan ter içindeydi.Ona bir şey olmasın diye dualar ettim her nefesimde. Bir hafta sonra tekrar aradı komşumuz.’Ceren hemen buraya dönmen gerekiyor’’hayırdır abla ne oldu,neden gelmem gerekiyor?’.’canım bak şimdi anlatamam ama gelmen lazım ne kadar çabuk gelirsen o kadar iyi!’’tamam abla hemen gelicem’ diyerek arkadaşıma anlattım durumu. Bu arada ben tedavi görmeye başlamış yavaş yavaş adım atabiliyordum yürümeyi yeni öğrenen çocuklar gibiydim. Arkadaşımın arabasına atlayıp hemen döndük.Arabadan iner inmez komşular geçmiş olsun dileklerinde bulunmaya başladılar.Herhalde yürümeye başladığım içindir dedim kendi kendime.Üst komşumuza çıkıp ne olduğunu sordum. Gökhan’ın bir hastanede olduğunu,3 aydır beni aradığını ve çok büyük bir kaza geçirdiğini söyledi.Orada donmuş gibiydim. Arkadaşımla hemen bulunduğu hastaneye gittik.Ailesi beni görünce ne yapacaklarını şaşırdılar.Arkadaşımın yardımıyla doktorunun yanına gittim.Durumu öğrendikten sonra yanına girmek için izin istedim.Yanına gittiğimde sıkıca tuttum elini…"ben geldim. Hadi kalk ne olur! bak yanındayım işte. Ne olur affet beni. Hayallerimizi tamamlamaya geldim. Hem bak artık yürüyorum. Hadi uyan ne olur. Çaremdin her şeyde ,çaresiz koyma beni kalk işte hadi. Oyun bozanlık etme ben geldim,tamam sen kazandın ama uyan ne olur!’Akmasın diye gözümden damlalar çok direndim ama beceremedim.Bir kaç gün sonra yoğun bakımdan çıkıp normal odaya aldılar.Yanına ilk girendim. Karşısında beni görünce birden ayağa kalmak istedi.Ama olmadı.Ve bir şeyi bilmiyordu her ne kadar istese de artık kalkamayacaktı.Uzun susuşlar arasında gözlerini izledim.Sımsıkı tuttuk ellerimizi.Birden aklımıza gün batımında söylediğimiz şarkı geldi.Beraber söylemeye başladık.O geçen 3 ayın sorgulamasını yapmamıştık.Sanki hiç ayrı kalmamış gibi konuştuk.Sonra durumunu anlattık ona.Ailesi için büyük bir yıkımdı ama Gökhan için hiçte öyle olmamıştı.Çünkü bunu gerçekten kendisi istemiş. Ben gittikten sonra arkadaşının arabasını alıp yola koyulmuş.İstanbul’un her köşesinde beni aramış,bulamamış.en sonunda son çare Bursa’ya geçmiş.Arkadaşımın yanında olmam ihtimalini düşünerek. Orda da bulamayıp İstanbul’a dönerken ailesinin özrümü engel saydıklarını düşünmüş. Aynı özrün kendisinde de olursa ailesinin bir şey yapamayacağını düşünerek direksiyonu boşa bırakmış.Aslında bir nevi ölüme koşmuş. Bunu duyduğumda çok garip bir hüzün kaplamıştı içimi. Ailesi çok pişmandı,her şeyden ötürü.ama artık onun için ne kadar geç olduğunun farkındaydık. Gökhan bunu hiç düşünmedi bir zamanlar benim ona söylediklerimi o bana söylemeye başlamıştı.Hayatını benimle harcama gibilerinden,bir şeyleri yoluna koyduktan hemen sonra evlendik.Aylarımız sorunsuz bir şekilde geçiyordu.Onun tedavisi için yollar arıyorduk ve sonunda bulduk.İkimiz içinde bir umut ışığı vardı artık. Her ne kadar başarısızlık oranı yüksek olsa da bir ameliyata girecekti. Söylenen her olumsuzluğa kulaklarımızı tıkadık.Doktorların başarı oranı çok düşük hatta hiç yok demesine karşı biz pes etmedik. Zor bir durumdu ve bunun için gereken tek şey inancımız ve gücümüzdü.O ameliyata hazırlanırken bir beden olmuştuk.Hayatımızda o ameliyattan sonra yapacakları planlıyor biraz daha umut büyütüyorduk içimizde. 18 saat süren bir ameliyat sonucu çıktı ameliyathaneden.Henüz kesin olan hiçbir şey yoktu doktorların söylediğini göre.Oysa bize göre her şey netti! Artık yürüyecekti. Ameliyattan sonra aylarca süren bir fizik tedavisi sonucu yürümeye başladı.Hem mesleğine hem de hayatına tüm gücümüzle devam etti.

Her sevenin sevdiğine ışık olabilmesi dileğiyle…

(BU HİKAYE ALINTIDIR)

14 Nisan 2015 Salı

Küçük ama iyi insan olmalı


CANIM ANNEM

Bundan 22 yıl evvel açmışım bu adaletsiz dünyaya gözlerimi.Bilmiyormuşum ki dünyanın adaletsiz senin ise çok adaletli olduğunu.ilk kez sana anneliği ve evlat sevgisini tattırmıştım. Canım annem ben dünyaya eksik olarak geldiğimi düşündüğüm her anda senin varlığın tamamladı eksik olan yanımı.Ben farklıydım yaşıtlarımdan, ama bu farklılığı sen hiç hissettirmedin, tam tersi üstün sanıyordum senin sayende kendimi.Annem benle beraber yaşadın tüm acıları. Hiç korkmazdım iğneden, bilirdim annem vardı yanımda, kan aldırmayı severdim, uzatırdım kolumu cesurca çünkü sen diğer elimi tutar bana güç verirdin. Sana bakmaktan ve yüreğinin avuçlarına yansıyan sıcaklığıyla sımsıkı minicik elimi tutman bana güç verirdi ve hissetmezdim o soğuk iğnenin koluma girişini.Senle 2,5 yaşındayken başlamıştık hastane hastane, doktor doktor koşuşturmaya! İlk ameliyatımda 4 yaşında küçük bi çocuktum.Ameliyatım olmuştu ve iyileştiğimi sanıyorduk, daha sonra alçıya alındım kemiklerim daha iyi kaynasın diye.Boynumdan kalçama kadar bi alçıydı bu, banyo yapamadığım için dikişlerim iltihap kapmıştı, kurban bayramı için köydeydik. Sen o gün doktorların testere ile kesemediği alçıyı sen annem kör bir makasla kesmiştin. Doktor amcam bile hayret etmişti buna.Sürekli kontrollerim devam ediyordu.günden güne eğriliyordum fakat doktorlar hayır diyordu.Hayır demelerinin nedeni de tedavimin olmayışından dolayıydı.Gitmediğimiz hastane kalmamıştı.Dünyada adı duyulan doktorlar bile yapamıyorlardı ameliyatımı.Aylarca hastanelerde yatmıştık senle, bir umut belki diye.Benim çocukluğum senin gençliğin hep hastanelerde geçti.ikimizde oradan oraya savrulduk durduk.Arkadaşlarımla oynamak yerine, hastane koridorlarında doktorlar ve hemşirelerle oynardım, sende gürültü yapıyorum diye odadan çıkar kızardın, doktorlarım da “biz oynuyoruz bizim çocuk olmaya hakkımız yok mu?” diye kızarlardı sana.Sende güler tekrar odaya girerdin. Hastane evimiz olmuştu sanki, odamız hiç hastane odalarına benzemiyordu.Vazoda çiçekler, renkli pikeler,oyuncaklarım, bozyaplarım, televizyonum ,radyom, odamızın kokusu her şey farklıydı bu farkı başhekimde dile getirmişti.Hastanenin başhekimi bizim bölümün sorumlusu olan profesördü.Yattığım hastanede çocuk bölümü yoktu ve hastanede ki tek çocukta ben olmamdan dolayı el üstünde tutuluyordum.Profesör amca bana hastanenin gülü lakabını takmıştı ve beni öyle çağırıyordu.Hastanede değil de sanki evimizdeydik.Sen her sabah kalkar, kahvaltımı hazırlardın, odayı temizler derler toplardın, sanki evde ki günlük işlerini yapıyor gibiydin.Çok seviliyorduk her akşam hastanede ki bayanlar odamıza çay içmeye gelirdi, sanki komşu ziyaretiydi bunlar ve böyle günler geçiyordu.Günlerin geçmesine rağmen yaklaşmayan tek şey ameliyatımdı.Ameliyatım riskli olduğu için bizim pes edip gitmemizi bekliyorlardı ama biz doktorlardan daha inatçı çıkmıştık ve yılmamıştık bu savaştan.Sonunda beklenen gün geldi ikinci ameliyatımı oldum şerefime kola patlatmıştı doktorlar sende bunu duyup pastası da benden olsun diye pasta götürmüştün.Sonra sırada üçüncü ameliyat vardı bu son olacaktı.ikinci ameliyatta üçüncüsü için bir nevi zemin hazırlanmıştı.Ama olmuyordu kimse yapamıyordu.Ve acı gerçeği öğrenmiştik sonunda ameliyatımın neredeyse imkansız olduğunu %1 kurtulma ihtimalimin olduğunu, %99 da ya masada kalma yada komple felç olma riskinin olduğunu,olmaz isem de 18 yaşıma geldiğimde organların sıkışması sonucu öleceğim söylendi.Ben ameliyat olacağım %1 ihtimal var demiştim ama babamla sen izin vermemiştiniz.O gün hastane bahçesinde yığılıp kalmıştın, babamda içten içe ağlıyordu.Ben ruh gibiydim neye uğradığımı şaşırmıştım.Bir süre bocaladım sonra baktım ki ben bocaladıkça annem benden önce eriyor kendine gel Kıymet dedim senin bu insanlara üzmeye hakkın yok onlar senin yüzündeki bir gülümseme için çırpınırken sen onlara bunu yapamazsın dedim.Hayatıma kaldığı yerden devam ettim.Ortaokulu bitirdim liseye kayıt olmak için gittiğimde müdür bu çocuk engelli okutacaksın da ne olacak demişti bütün öğretmenlerin önünde, sende beni bi hamle ile etrafımda döndürmüştün “asıl benim kızımın okuması lazım! herkes istediği yerde çalışabilir! ama benim yavrum yapamaz! onun okuması gerek!” deyip parayı çarpmıştın müdürün önüne ve korkup kayıt yapmıştı.O benim annemdi kimseden çekinmez ve korkmazdı benim için her şeyi yapardı.Bana söylediği en güzel söz “kızım uzayda doktor var deseler, uzaya götürürüm seni, sen hiç korkma hiç bir şey olmayacak sana” derdi.Her gece gelip soluğumu kontrol edermiş kızıma bişey olmuş mu diye bana bunları yeni söyledi.liseyi de bitirdim üniversite sınavından iyi bi puan almıştım ama ailem korktukları ve beni gözlerinden sakındıkları için Denizli dışına gitmeme izin vermiyordu. 18 yaşıma geldiğimde doktorların dedikleri oldu günden güne eriyor ölüyordum. Kemiklerim organlarımı sıkıştırıyordu artık izin vermiyordu bedenim yaşamama.Gazetelere çıktım yardım istemediğimizi sadece ameliyat olabilmem için bir şeyler yapılmasını dile getirdik.Denizli’den bir Doktor aradı.Hastaneye gittik annemle ve gittiğim gün yatışım yapıldı ameliyat günü verildi.Annemle beraber şoka girmiştik neye uğradığımızı şaşırmıştık.Çünkü biz alışmıştık bugün git 3 ay sonra gelin demelerine.Ameliyat günüm gelmişti.Yıllarca beklediğim tedavim burnumuzun dibindeymiş ama biz bunu bilmiyormuşuz.Sabah ameliyat olacaktım, annemle beraber uyuduk o gece, aslında uyumakta denmezdi buna. Sabaha kadar annemin kokusunu içime çekmiştim sımsıkı sarılmıştım, beklide tekrar bu anı yaşayamayacağımı düşündüğüm için annemin kokusunu doyasıya çekiyordum içime, o da benim kokumu içine çekiyordu, sürekli öpüyordu.Sabah olmuştu ve ameliyatımın riskli olduğunu bildiği için ve beni bir daha göremeyeceklerini düşündükleri için bütün ailem sabahın ilk ışıklarında geldiler hastaneye.Herkesin gözleri şişmişti ağlamaktan ben ise çok soğuk kanlıydım, serum takılmıştı kollarıma ameliyat önlüğünü giymiştim herkes ağlamamak için dudaklarını kemiriyordu.Son kez onları gülerek görmek istediğim için her zaman ki gülüşümü aldım yüzüme ve onları güldürdüm hepsini öptüm ve vedalaştım.Ben giderken hepsi ağlıyordu.Annemle babam ameliyathanenin kapısına kadar geldiler öptüler kokladılar beni gönderdiler.Kapı kapandıktan sonra annemin babamın omzuna düşen başı göz yaşları ve babamın ağlayışını gördüm. Orada tüm film kopmuştu benim için annemi nasıl üzerdim bana bir şey olursa o ne yapardı? nasıl dayanırdı buna? her saniye dua ettim narkozu verdiklerinde içim öyle yandı ki annem diye bağırdım ve ameliyathane yankılandı bütün doktorlar beni tutmak için uğraştı.Ben ameliyattayken annem bilinçsiz bir şekilde gözleri dolu dolu hastane bahçesinde dönmüş durmuş düşünmek bile yakmış içini.10 saat süren bir ameliyattan sonra hemen kendime geldim ve annemi istiyorum ona iyi olduğumu söyleyin dedim ve annemi çağırdılar yoğun bakıma onu görmek bana o an ki bütün ağrılarımı unutturmuştu beni öpüşü, dokunuşu, en keskin ağrı kesicilerden bile daha üstündü.Ve sonunda tedavimi oldum en iyi olabileceğim hale geldim.Benim bu hale gelmemde annemin inancı,inadı, azmi, sevgisi ve benim ona güvenim vardır.Annem beni çok iyi yetiştirdi tüm eğitimlerimi aldırdı.Şuan lise mezunuyum, dışarıdan ön lisans yerel yönetimler okuyorum, TEGV’de ilköğretim öğrencilerine bilgisayar dersleri veriyorum, tıbbi sekreterlik eğitimi aldım Devlet Hastanesinde beyin cerrahisinde staj yaptım, şimdide Grafik Tasarımı eğitimi alıyorum. Ben annem sayesinde engelleri aştım ölüme bile meydan okudum canım annem sen olmasan ben yokum senin varlığın beni yaşatan seni seviyorum ve hep yanımda olmanı istiyorum.sevgilerimle o güzel ellerinden öperim canım annem.
Kızın, gelin üzümün KIYMET

(07.05.2009 tarihinde bu yazım Kanal 3 TV yayınlanmıştır. Yazı bana ait olup izinsiz paylaşılması yasaktır.)

Bir düşün bakalım bugün ne yaptım diye

Çoğu zaman yatağımıza yattığımızda, geçiririz aklımızdan bugün ne yaptım diye. Bir film şeridi gibi gün içinde yaptıklarımız geçer gözümüzün önünden. Keşke şunu yapmasıydım,daha anlayışlı davransaydım,kalbini kırmasaydım, oh iyi oldu o da yapmasaydı hakketti bu yaptıklarımı...vb gibi cümleler sarf ederiz içimizden.Çoğu zaman pişmanlık doludur bu içimizden geçenler. Şuan düşünüyorum da bugüne kadar engellilerimiz yani engellediklerimiz için ne yaptık? Sizce engel nedir ki bir cevabınız var mı? Kendi adıma cevap vereyim bence engel engellsizlerin bedenen farklı kişilerin önüne koydukları barikattan başka bir şey değildir.Ama niceleri vardır ki o barikatı atlayarak geçemese de tırmanarak, emekleyerek, yeri geldiğinde ise sürünerek yine geçmesini bilmiştir. Toplumca duyarsızlaşmaya başladık çevremizde olanlara karşı. Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın anlayışı çoğalmaya başladı beyinlerde.Yalnız unuttuğumuz bi nokta var ki sana dokunmasa da yılan gün gelir görmeden kuyruğuna basarsın ve bir bakmışsın ki bana dokunmasında kime dokunursa dokunsun bin yıl yaşasın umurum da değil dediğin yılan gelmiş seni sokuvermiş.Hayır olmaz diye bir şey yok hiç bir şeyin garantisi yok seni bulmayacağı ne malum. Düşene bir tekmede biz atıyoruz artık ama düştüğü an el uzatmayı aklımızın ucundan geçirmiyoruz. Etraf ne der gibisinde laflardan korkarak elimizi uzatmayı tercih etmek yerine bir tekmede biz atıyoruz. Ama bilmiyoruz ki etrafın lafından korkarak çekinerek el uzatmak yerine tekme attığımızda YARADAN 'IN dikkatini üzerimize daha çok çekiyoruz ve cezalandırılıyoruz. Gün geliyor bizde düşüyoruz ve utanmadan birde bize uzanacak bi el bekliyoruz. Peki uzana uzana kimin eli uzanıyor sizce? Tabi ki de daha önce düştüğünde tekme attığımız kişinin eli uzanıyor. Neden diye sorguluyoruz karşımızdakini ve aldığımız cevap utandırıyor bizi; "senin halinden en iyi ben anlarım" diyor. Nasreddin Hoca'nın böyle küçük bir hikayesi vardır. Hoca bir gün eşekten düşüyor etrafına toplanan halk soruyor; "Hocam canın yanıyor mu" diye onun verdiği cevap ise "bana eşekten düşen birini getirin" diyor "neden?" diye sorduklarında "benim halimden en iyi o anlar" diyor. Nasreddin Hoca'nın da dediği gibi acı yada tatlı bir olay başımıza gelmeden karşımızdakinin ne duygular yaşadığını bilemeyiz. Peki soruyorum sizlere engelli arkadaşlarımızı anlamak için illa ki bizimde mi engelli olmamız lazım? illa bir gün yolda giderken arabanın çarpması ve felç mi kalmamız lazım? Karşındakinin yerine koy kendini! bacağın olmadan yada kolların yada gözlerin yada kulakların yada dilin... ne yapardın ? Annenin yanına koşup boynuna sarılamamak,onu görememek, sana yavrum deyişini duyamamak,annem diyememek ne kadar zor düşünmek bile istemiyorsunuz değil mi çünkü düşünmesi bile acı veriyor sizlere.Birde engelli ebeveyni olduğunuzu düşünün yavrunuz yaşıtlarından çok farklı, o acı çekiyor siz daha fazla, sizin bu dünyadan gittiğiniz zaman bırakacak kimseniz olmadığını düşünün, acı çok acı yüreği yanıyor insanın değil mi? Çevre duyarsız, insanlar duyarsız, toplum duyarsız, dünya duyarsız.Peki bu duyarsızlığın içinde kimlere emanet edeceksiniz yavrunuzu? Duyarsızlığı da ancak biz giderebiliriz.Sevgi ile dostluk ile çözülemeyecek hiç bir dert yoktur, buna engelde dahildir.Bende bir engelliyim ama; başarılı, azimli, inatçı bir engelli diğer engelli arkadaşlarım gibi... Ben bugünlere gelebildiysem tek nedeni sevgidir. Ailemin, arkadaşlarımın ve çevremdekilerin sevgisidir beni bu duruma getiren! Ben evime kapanmayı tercih etmedim ailemde eve hapis olmama izin vermedi! Ve ben şimdi çok iyi durumdayım sizden istediğim ise elinizi yüreğinize koyun ve 1 dk düşünün engelledikleriniz için bir şeyler yapın ama onlara acıdığınız için değil sevdiğiniz için! Sevgi en zor zamanların ilacıdır. Saygı, sevgi, sağlık, şans ve mutlulukla kalın, huzurla kalın.

KIYMET
(Gazete 3 de yayınlanan köşe yazımdır. İzinsiz Paylaşılması yasaktır)

23 Ocak 2015 Cuma

Duygular kaleme yansıyınca...

Çok acımasız bir toplum olmaya başladık. Çöpe atılan yeni doğmuş bebekler, masalarda ki artık patatesleri yediği için dayak yiyen çocuklar, yakılarak öldürülen hayvanlar ve daha sayamadığım bir çok kötülük var. Ne zaman bu kadar taşlaştı yüreklerimiz ve merhametlerimiz? Yoksa telefonlarımız gibi sessize mi aldık duymamak için? Komşusu açken tok yatan bizden değildir der, kapı komşumuz aç mı? tok mu? bunu düşünürdük eskiden... hasta olana çorbalar yapılır, cenazesi olana yemekler yapılırdı eskiden... bu saydıklarım çok eskilerde kalmış gibi geliyor artık bana... haberleri izlerken yüreğim sızlıyor, gözlerim doluyor, bir şey yapamıyor olmanın çaresizliği yüreğimi kemiriyor boğazımda düğümleniyor. Ölmedi henüz vicdanım, sessize de almadım... Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın mantığıyla kötülüklere göz yummamaya çalışıyorum. Dilenci bir çocuk yanaştığı zaman yanıma, açım ekmek parası derse para vermek yerine karnını doyuruyorum. Biliyorum ki aldığı para ile karnını doyuramayacak, onu o yaşta sokağa dilenmek için gönderen merhametsizlere verecek o parayı. En azından karnını doyurabileyim diyorum. Ama tabi bu durumları suistimal edenlerde cabası... Geçen gün haberlerde bir dilenciyi gösterdiler boynuna iple bir tası bağlamış elleri ile yerde sürünüyordu, bacakları tutmuyormuş güya yalancı herifin zabıta kalk deyince can geldi bacaklarına yürüyerek zabıta aracına bindi. Bir başka dilenci kadın ise kucağında pusetin içinde bir bebek ile dileniyor.Zabıtalar yakaladılar pusetin içinden oyuncak bebek çıktı.Biz bu insanları görsek acır para veririz. Ama işte bu insanları iyi ayırt etmeliyiz. Karnını doyurayım dediğinizde hayır para diyorsa yada alacağınız bir simit yerine kebap yanında şunu da bunu da isterim diyorsa bu işi ticarete çeviren insanlardır. Bu iki çizgiyi iyi ayırt etmek gerekir. Kötü insanlar Dünya var olduğundan beri varlar ve hep olacaklar. Mühim olan bizler iyiliğimizi kaybetmeyelim. Bir anlık hevesle Dünya'ya gelen bebekler çöpe atılmasın, öldürülmesin yıllarca evlat hasreti çeken insanlara verilsin.Bir heves uğruna oyuncak alır gibi alınan hayvanlar alınmasın sonrada sokağa terk edilmesin acımasızlar tarafından işkenceye uğrayıp öldürülmesin. Çocuklar aç kalmasın, ağlamasın hep gülsün, oyun oynasın, mutlu olsunlar. Dünya'da iyiler çoğalsın, kötülükler yok olsunlar...

Sevgilerimle
Kıymet

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı