14 Ağustos 2016 Pazar

Kaderimi Değiştiren Kaza

Sıla 18 yaşında kıvırcık saçlı, kara gözlü, çok neşeli güzel bir genç kızdı. Bir emniyet kemeri Sıla’nın hayatını nasıl etkileyecekti?

Eren 23 yaşında yakışıklı bir Fizyoterapistti. Bir Emniyet Kemeri Eren'in hayatını nasıl etkileyecekti?

Birbirinden bağımsız iki kaza ve bundan etkilenen iki gencin yolları nasıl kesişecektir? 



Gözlerimi açmak için çaba sarf ettim. Açmak ve ne olduğunu görmek istiyordum. Çığlıklar, arabaların siren sesleri ve birbirine karışan gürültü yankılandı kulaklarımda, ne oluyordu. Bir el vardı yüzümde, gözlerimi açtı zorla ve bir ışık tuttu,

"beni duyuyor musun?" dedi.  Evet, duyuyordum fakat vücudumda hissettiğim acıdan o sese tepki veremiyordum.
"Şoka girmiş, hemen boyunluk ve sedye" diye bağırdı.
Acı içerisinde boyunluk taktılar ve sedyeye yerleştirdiler beni, sonrası mı? Sonrası yok… Çok ağır ameliyatlar geçirmiş ve günlerce komada kalmıştım. Yeniden gözlerimi açtığımda bir yoğun bakım odasındaydım, her yerimde kablolar vardı ve hareket edemiyordum. Hemşirenin biri koşarak yanıma geldi, hemen doktor beye haber verin diye seslendi diğer hemşirelere. Muayene etmeye Doktor geldi,
"Merhaba, nasıl hissediyorsun kendini?" dedi.
Sadece "Neredeyim ben?" diyebildim.
"Haftalardır hastanedesin çok ağır bir kaza yapmışsınız, fakat şimdi iyisin, hayati tehlikeyi atlattın" dedi.
Ne kaza mı yapmıştık? "Arkadaşlarım neredeler? Onlara bir şey oldu mu?" diye sordum.
Doktor sakin olmamı onların iyi olduğunu içlerinde en ağır hasarı benim aldığımı söyledi. Gerçekten iyiler miydi yoksa doktor beni yatıştırmak için yalan mı söyledi? Uyandığımı duyunca annemler geldiler, annem çok zayıflamış, babamınsa saçlarında ki beyazları artmıştı. İnsanların acıdan bir anda saçları beyazlar derlerdi de inanmazdım. Doğruydu babamın saçları beyazlamıştı. Ertesi gün normal odaya alındım ve muayenem için sırayla doktorlar geliyorlardı, MR, Tomografi, Röntgen, sürekli tetkik ve tahliller sanki normal olandan biraz fazla inceleniyorum gibi geldi. Anneme sorduğumda bir şey bilmediğini ağır bir kaza atlattığım için bunların gerekli olduğunu söyledi. Bir terslik vardı hissediyordum ama kimse bir şey söylemiyordu. Son olarak Ortopedi doktoru ve hastane Psikiyatrı beraber geldiler. Ortopedi doktoru durumumu açıklamaya başladı.
"Sıla, kazada omurganda birkaç kemik kırılmıştı bize getirdiklerinde bilincin kapalıydı. Elimizden gelen her şeyi yaptık fakat omurganda ki hasar yüzünden bacaklarını kaybetmene engel olamadık" dedi.
Bacaklarım yerinde duruyordu, neyden bahsediyordu bu doktor? Önce anlamadım. Anlamadığımı fark edince
"Bundan sonra yürüyemeyeceksin çok üzgünüm" dedi.
Sanki kazayı o an yapmıştım ve hayat bitiyor, ölüyordum. Ne demekti yürüyememek? Üzülmüşmüş, yürüyemeyecek olan bendim, o nasıl üzülebilirdi ki? Annem ve babam ağlıyorlardı, biricik kızları artık yürüyemeyecekti. Şoka girmiştim Psikiyatri müdahale etmek istedi fakat elimi uzatarak
"Sakın bana yaklaşma. Çıkın odamdan siz hiç bir şey bilmiyorsunuz ne demek yürüyemeyeceğim. Çıkın odamdan" diye bağırdım. Boğazım yırtılırcasına çığlıklar atarak ağlamaya başladım. Hemen bir sakinleştirici iğne yaptılar ve daha fazla direnemedim uykuya. Unutmuş olduğum kaza artık rüyalarımda beni rahat bırakmıyordu. Arabanın kayması arkadaşlarımın çığlıkları, camın patlaması sonrası dışına düşüşüm ve hissettiğim acılar. Emniyet kemerimi takmadığım için en büyük hasarı ben almıştım diğerlerinde küçük sıyrıklar ve kırıklar vardı. Ben ise kemeri takmamış olmanın bedelini bacaklarım ile ödemiştim. Oldum olası sevmezdim emniyet kemeri takmayı. Nereden bilebilirdim sevmediğim için takmadığım emniyet kemerinin bana ne acılar yaşatacağını. Yoğun fizik tedavi ve psikolojik desteğe rağmen halen kabul edemiyordum durumumu.


****** 1 ******

O öğlen hava çok güzeldi ve karşıda ki parktan kuşların sesleri geliyordu. Yürüdüğüm zamanlar ne çok severdim bu parkı oysa ki. Her zaman yürüyüşe gider bazen hiçbir şey yapmadan bankta oturur kuşların sesini, yaprakların hışırtısını ve parkta ki çocukların cıvıltılarını dinlerdim. Şimdiyse bu hatıralar bana acı veriyordu. Kalkmayı denedim ama yok bacaklarım sözümü dinlemiyordu. Lanetler okudum oturduğum sandalyeye. Beyin değil miydi vücuda hükmeden? O halde neden sözü geçmiyordu bacaklarıma?

"Kalk" dedim
"Kalk! yürümek istiyorum, ben yeniden o parka gitmek istiyorum" dedim gözyaşları içinde ama yok sözüm geçmiyordu kendi bacaklarıma. Ağladığımı duyan annem geldi odama sımsıkı sarıldı, göğsüne yatırdı. Küçükken de üzüldüğümde bana böyle sarılır kucağına yaslar yumuşak sesi ve kalp atışları beni sakinleştirirdi. "Ağlama Sıla’m dedi ağlama kıvırcık kuzum. Geçecek her şey annem, gün doğmadan neler doğar. Sabır annecim sabır, bitecek kötü günler yakında, güzel günler bizi bekliyor sadece sabredeceğiz hep birlikte" dedi.
"Bitecek mi anne yürüyebilecek miyim?" dedim.
"Geçecek annem, tüm acılarımız bitecek" dedi.
Annem bana hiç yalan söylemezdi, ne söz verdiyse tutar, o ne derse hep çıkardı. Kendi ümidimi kaybetmiş annemin ümitleriyle hayatta durmaya ve yaşadığım acılara dayanmaya çalışıyordum.
Kaza sonrası arkadaşlarımın sayısı çok azalmıştı. Oysa ki çevresi geniş, çokta sevilen biriydim. Bacaklarımla beraber arkadaşlarımı da kaybetmiştim. Akşama kadar odamdan dışarı çıkmıyor müzik dinliyor, kumaş parçalarıyla bir şeyler yapmaya çalışıyor yada kitap okuyordum. Zaten bacaklarım tutmadığı için ne yapabilirdim ki diye düşünüyordum. Annem her gün gazete ve haberlerde gördüğü engellilerin başarıları gösteriyor pes etmememi söylüyordu. Henüz acım çok tazeydi ve durumumu kabul edememişken nasıl olur da onlar gibi olabilirdim?


******  2 ******

Fizik tedavi sürecim başlamıştı artık, haftanın üç günü fizik tedaviye gidiyordum. Fizik tedavi merkezinde adımı somurtkan şirin koymuşlardı. Halbuki ben 18 yaşında, şen şakrak, hayatı çok seven bir genç kız iken, hayat beni suratsız, somurtkan biri haline getirmişti. Gülmem için, beni mutlu etmek için herkes bir şeyler yapıyordu ama içimden gülmek gelmiyordu. Taa ki onu görene kadar. Fizik tedavi merkezinde yeni göreve başlayan Fizyoterapist Eren’i görene kadar. Çok yakışıklı 23 yaşında biriydi Eren, yakışıklılığından ziyade güzel bir gülüşü vardı. Benimle ilgilenen Fizyoterapistim kendi memleketine gidiyordu ve bu yüzden artık benim tedavimle Eren ilgilenecekti. Eren tedavi süresince benimle çok ilgileniyor ve gülüşüyle sanki içimi ısıtıyordu. Ama yanlış düşünüyordum, ben artık engelliydim ve Eren sağlıklı biriydi. Zaten benimle hastası olduğum için bu kadar ilgileniyordu, başka şekilde düşünmem yanlıştı. Eskiden etrafımda benim sevgilim olmak isteyen o kadar çok erkek varken, şimdi ise engelimden dolayı beni hiç kimsenin beğenmeyeceğini düşünüyordum. Haksız da sayılmazdım, defalarca insanların beni gördüklerinde, yazık çok güzel kızmış ama engelli olmuş diye fısıldadıklarını duymuştum. Güzelliğimden ziyade Engelli olmam her şeyin önündeydi. Bir gün Fizik tedavi seansımın sonunda Eren telefon numaramı istedi, bense onu tersledim. Sonra bir daha ne numaramı istedi, ne de bu konuyu açtı. İkimiz tarafında da konu kapanmıştı.


****** 3 ******

Fizik tedavimin olmadığı bir gün yine odamda kitap okurken telefonuma yabancı bir numaradan mesaj geldi.

"O kadar güzel gözlere sahipken, nasıl bu kadar somurtkan olmayı başarabiliyorsun? Merak ediyorum doğrusu" yazıyordu.
"Bu seni hiç mi hiç alakadar etmez. Yaşadıklarımı bilmediğin için yorum yapmak çok kolay" dedim.
"Herkes zor şeyler yaşıyor, önemli olan pes etmemek var olan gücünle direnmek. Seni seven insanların kıymetini bil. Ve lütfen artık at gözlüklerini çıkar ve çevrene bak, seni mutlu etmek için çabalayan insanları gör" yazıyordu.
Kimdi bu mesajı atan. Hemen aradım, mesaj attım fakat bir daha cevap vermedi. Merak ediyordum doğrusu kimin olduğunu. Eren’den şüpheleniyordum ama ona numaramı vermemiştim. Eren onu terslememe rağmen, halen çok nazik ve çok ilgiliydi bana karşı, ben ise halen onun hastası olduğum için ilgilendiğini düşünüyordum. Yine bir gün odamda kitap okurken, annem havanın çok güzel olduğunu parka onunla gelmemi istedi. Parka gitmek istemiyordum ama annemi kırmamak için kabul ettim. Parka gittiğimizde hep oturduğum banka oturdu annem ve sandalyemi yanına çekti. Beraber parkta ki çocukları izliyorduk ve sohbet etmeye başladık.
"Sılacığım sende bazı değişiklikler olduğunu görüyorum, hem fiziksel, hem ruhsal" dedi.
Annemin ne demek istediğini anlamıştım ya da yanlış anlamıştım. Acaba Eren’den mi bahsediyordu anlamamıştım.
"Ne gibi anne, ben neden fark edemiyorum senin bu fark ettiğin değişiklikleri?" dedim.
"Eren’den bahsediyorum onunla tedaviye başlayalı sanki daha azimli ve daha mutlusun gibi geldi haksız mıyım?" dedi.
Haksız da sayılmazdı, ne kadar kendimi kandırsam da, Eren’i terslesem de ona karşı bir şeyler hissetmeye başlamıştım. Ama bu hissim tek taraflıydı, o yüzden hiç kimseye hiçbir şey söylememiştim. Fakat benim dikkatli annem hal ve hareketlerimden olup biteni anlamıştı. Ona yalan söyleyemezdim, zaten beceremezdim de hemen anlardı bir şeyleri gizlediğimi.
"Anne ben Eren’den hoşlanıyorum ama o benim doktorum ve o benimle sadece hastası olduğum için bu kadar özenli ilgileniyor" dedim.
Annem "yanılıyorsun Eren’de senden hoşlanıyor. Benimle konuştu ve senden önce benim bilmemi, arkadaş olmanızda bir sakınca olup olmadığını sordu. Bende böyle bir arkadaşlığın seni yeniden hayata bağlayacağını ve karanlık dünyana bir ışık yakacağını bildiğim için kabul ettim. Senden numaranı istemiş fakat vermemişsin. Benden istedi bende verdim. Yoksa halen mesaj atmadı mı?" dedi. "Geçenlerde yabancı bir numara mesaj atmıştı o olabilir mi acaba?" dedim. 
"Belki de, neden cevap yazmıyorsun" dedi.
İçimde kelebekler uçuşuyordu, yürüyemeyen ben sanki şimdi kanatlanıp uçacaktım. Mesajlarımı açtım, "at gözlüklerimi çıkarıp etrafta ki güzelliklere bakmaya ve bununla birlikte somurtkan maskemi de çıkarmaya karar verdim" yazıp yolladım.
Cevap gelmemişti. Yoksa artık bana karşı olan hisleri bitmiş miydi? Bana doğru koşup gelen bir çocuk elinde ki balonu ve not kağıdını uzattı.
"Abla bunlar seninmiş" dedi.
Şaşkın bir şekilde balonu aldım ve kağıdı açtım.
"Buna çok sevindim, hadi şimdi başla etrafına bakmaya" yazıyordu. Kağıttan kafamı kaldırdım sağa sola bakınmaya başladım. Biraz ileride ağacın altında Eren’i gördüm. Ona baktığımı görünce el salladı yavaş adımlarla yanımıza geldi.
"Merhaba Sevim teyze nasılsın" dedi anneme. 
Annem de "iyiyim Eren’ciğim sen nasılsın?" dedi.
"Hiç bugün ki kadar iyi olmamıştım" dedi gülümseyerek. 
Bu kadar güzel gülümsemek zorunda mıydı?
"İzniniz olursa Sıla ile biraz parkta dolaşabilir miyiz?" dedi. Annemde "tabi ki ben burada beklerim sizi" dedi. Ve Eren tekerlekli sandalyemi iterek benimle konuşmaya başladı. Fizik tedavi merkezinde çalışmaya başladığı ilk gün benim methimi duymuştu, çok güzel bir kız ama somurtkan ve aksinin teki, ne yaparlarsa yapsınlar bir yol kat edemediklerinden bahsetmişlerdi. Daha o gün kapıdan girince gözlerimi görmüş "karanlık bir dipsiz kuyu gibiydi ama ben orada kaybolmak istedim. Kaybolmak ve bir daha oradan hiç çıkmamak" dedi. Bu söyledikleri beni hem utandırmış, hem de mutlu etmişti. O gün gülüşünü gördüğümde ister istemez gözlerimde bir parıltı fark etmiş ve o an çok etkilenmişti benden. Aslında bu tarz şeylerin pek uygun karşılanmadığını, hasta doktor ilişkisinin mesafeli olması gerektiğini fakat bana aşık olduğunu gönlüne söz geçiremediğini söyledi.


****** 4 ******

Fizik tedavimin olmadığı günler parka geliyor, parkta beraber dolaşıyor ve sohbetler ediyorduk. Fizik tedavi merkezinde hastası olduğum için mesafeli davranıyordu, aşırı ilgim insanların dikkatini çekebilir ve ikimizi de zorda bırakmak istemem dedi. Zaten niyetinin ciddi olduğunu, en kısa zamanda da bu arkadaşlığın ciddiyete dönüşmesini istediğini söylediğinde şok olmuştum. Nasıl olur da benim gibi engelli biriyle niyeti ciddi olabilirdi ki? Ben 18 Yaşında hayatının baharında bir daha yürüyemeyecek olduğunu öğrenen, başkalarına muhtaç yaşamak zorunda olan bir genç kızdım. O ise yakışıklı elinde mesleği olan ve hiçbir engeli olmayan 23 yaşında bir erkekti. Nasıl olurdu da benim gibi biriyle hayatını karartmak isteyebilirdi? Düşüncelerde boğulurken, Eren’in sesi çıkardı beni daldığım düşüncelerden. Biraz kendinden bahsetmek istediğini bilmem gereken şeyler olduğunu söyledi. Eren’in ailesi o 8 yaşında iken bir trafik kazası geçirmiş, emniyet kemerleri takılı olmadığı için ikisi de araçtan savrularak kaza yerinde ölmüştü. Eren’in akrabaları onu çocuk esirgeme kurumuna evlat edinilmemek şartıyla vermişler fakat geçen süre zarfında bir kez bile arayıp sormamışlardı. Orada 1 yıl kalmış ve bir çift tarafından, koruyucu aile olarak yanlarına almışlardı. Eren’i onlar yetiştirip büyütmüşler ve okutmuşlardı. Eren 18 yaşına geldiğinde kendi isteği ile onu büyüten ailesinin soyadını almıştı. Duyduklarım beni çok şaşırtmıştı. Beni de, Eren’in ailesini de emniyet kemeri takmamış olmamız bu durumlara getirmişti. Belki de o yüzden herkesin yaşadığı zorluklar var demişti ve o bu zorluklarla daha 8 yaşında ailesini kaybederek başlamıştı. Çok üzülmüştüm göz yaşlarıma zor hakim oluyordum. Seni bir gün hem vefat eden ailemle, hem de beni büyüten ailemle tanıştıracağım dedi.

****** 5 ******

Aradan aylar geçmişti ve tedavim hız kesmeden devam ediyordu, daha azimliydim artık ve yürümek için elimden geldiğince çaba sarf ediyordum. Eren’in sevgisi bana güç veriyordu. Eren bir gün beni ailesi ile tanıştırmak istediğini söyledi. Çok sevinmiş ama bir yandan da beni istemeyeceklerini düşündüğüm için korkuyordum. Nereden bilebilirdim ki böyle tepkiler vereceklerini. Büyük gün gelmişti bugün ailesi ile tanışacaktım. Eren beni evden aldı ve kucaklayarak arabaya bindirdi. Tekerlekli sandalyemi katlayıp bagaja yerleştirdi. Arabaya bindiğinde "Sıla’m çok güzel görünüyorsun, annemler sana hayran kalacaklar" dedi.

"Bende emin misin ya beni beğenmezlerse? engelli diye sana layık görmezlerse?" dedim.
"Lütfen saçmalama, sabret kendi gözlerinle gör" dedi. Nasıl olurdu da bu kadar emin olurdu. Engelliydim ne de olsa haksız da sayılmazlardı istememekte. Heyecandan ve endişelerimden dolayı sus pus olmuştum.
"Ne o Sıla’m, şen şakrak cıvıldayan bülbülüm, suspus oldun, hayırdır ?" dedi.
"Yok bir şey" dedim.
"Heyecanlı mısın?" diye sordu. Derin bir nefes alıp,
"puffff evet yaaa" dediğimde kahkaha attı.
"Bakıyorum da çok neşelisin" dedim, gözlerimi kısarak kızmış gibi baktım yüzüne. Aslında ben ona hiç kızamıyordum ama o an öyleymiş gibi davrandım.
"Hem de çok neşeliyim en sevdiklerimle, en sevdiğim tanışacaklar bugün, daha ne isterim ki" dedi. Gülümseyerek baktım yüzüne gerçekten çok mutlu görünüyordu. Sanki çok sevdiği parka giden bir çocuk gibi heyecanlıydı. Allah’ım Ne olur mutluluğu, mutluluğumuz bozulmasın diye dua ettim içimden. Yol bitmiş ve Eren’lerin evinin önüne gelmiştik. Arabayı park etti, bagajdan tekerlekli sandalyemi aldı ve basamakları çıkarak kapının önüne koydu. Ardından beni kucaklayıp merdivenlerden çıktı.
"Ah bu insanlar! böyle saçmalık olur mu? asansör olan bir eve girmek için bile basamak çıkmak gerek, çok mu zor şuraya bir rampa yapmak?" diye söylendim.
"Haklısın canım ama naparsın insanoğlu kendi başına gelmeden anlamıyor. Mühendislerin ve bunları planlayanların öncelikle engellilik ve erişebilirlilik konusunda eğitim alması gerekiyor" dedi.
"Öyle tabi ki canım, rampa olsaydı sen beni taşımak zorunda kalmazdın en azından, yük oluyorum eziyet gibi" dedim.
"Sen üzülme ben yorulmadım. Hem sevdiğim kadını taşımak bana neden bir yük ya da eziyet olsun ki" dedi göz kırptı. Daha sıkı sarıldım boynuna "sayemde kas yaptın" dedim güldük. Beni sandalyeme oturttu ve zili çaldı. Kapı açıldı ve asansöre yöneldik.

****** 6 ******

İşte geldik dairenin kapısındaydık. O kadar heyecanlıydım ki sanki koşarak kaçabilecektim. Öyle bir imkanım olsa da kaçmazdım ki zaten, sadece heyecandan aklımdan tuhaf düşünceler geçiyordu. Eren, "hazır mısın?" dedi.

Derin bir nefes aldım, "evet" dedim.
Elimi tuttu, "sakin ol her şey çok güzel olacak" dedi. Kapıyı güler yüzlü orta yaşlarda bir kadın açtı, gülümseyerek
"hoş geldiniz yavrularım" dedi. Bize yavrularım demişti, içim öyle bir ısındı ki hem güler yüzünden, hem de söylediği bir kelimeden dolayı ister istemez yüzüme yansıdı mutluluğum.
"Hoş bulduk Anne Sultan, bak kimi getirdim sana" dedi ve beni gösterdi. "İşte beni kendine aşık eden somurtkan şirin" dedi. Annesi hafifçe omzuna vurdu, "sus deli oğlan, peri kızı gibi güzel ve tatlı bir kız bulmuşsun, birde somurtkan şirin diyorsun" dedi. Gülümsedim "pekte haksız sayılmaz beni ilk tanıdığın da tamda Eren'in dediği gibiydim" dedim. Kabuğuna çekilmiş somurtkan bir şirindim.
"Kapı da kaldınız yavrum, hadi girin içeri" dedi annesi bizi buyur etti. Babası sanki yeşil çam filmlerinden çıkmış sevecen baba karakteri gibiydi.
Bizi görünce "maşallah, maşallah, oğlum annenden daha güzel bir kız bulmuşsun" dedi.
"Öyle oldu Paşa Babam ama annem duymasın" dedi göz kırparak. Bende utanarak "estağfurullah olur mu öyle şey annen çok güzel bir kadın" dedim. Annesi güldü "yok yok kızım maşallah benim gençliğimden güzelsin, yiğidi öldür hakkını yeme demişler" dedi. Karı koca ikisi de birbirinden tatlı ve sevecenlerdi bana karşı.

****** 7 ******

Eren’in ailesi tek bir şart öne sürdü bizim evlenmemiz için. Üniversiteyi okuyacak ve bir meslek sahibi olacaktım. Özgürlüğümü hem kendime, hem de çevreme kanıtlayacaktım. Öne sürdükleri şart bile benim içindi. Kendileri ya da Eren için hiçbir şey istemediler. Yıllarca çocukları olmamış Eren’e koruyucu aile olmuş, sevgi dolu kocaman yüreklere sahip olan bu aile Engelli olmamı hiç problem etmemiş, beni de ailelerinden biri olarak görmüşlerdi. Haftada bir gün mutlaka yemeğe gidiyorduk bol kahkahalı saatlerin nasıl geçtiğini bile anlamıyorduk. Bir gece eve dönerken Eren’e teşekkür ettim, ne için teşekkür ettiğimi anlamadığını söyledi. "Beni bu kadar çok sevdiğin ve ailenize kabul ettiğiniz için" dedim.

"Beni de, ailemi de büyüledin canım, seni sevmemek mümkün mü?" dedi. Gülümsedim, evet ben Eren’i çok seviyordum bunu her geçen gün daha iyi anlıyordum. Üniversite sınavına gireceğim için iş çıkışı Eren bize geliyor ve bana zayıf olduğum konuları anlatıyor test çözdürüyordu. Bu kadar yakışıklı ve sevecen bir öğretmeni olurda insan o dersi sevmez miydi? Matematiği sevmeyen ben Eren’e aşkımdan dolayı bir matematik canavarı olmuştum. Sergilediğim performans beni bile şaşırtıyordu.

****** 8 ******

Zaman su gibi akıp geçmiş ve birinci sınav zamanı gelmişti. İlk sınavda barajı geçmiş ikinci sınava girmeye hak kazanmıştım. Bir yandan Eren’le test çözüyor, onun işte olduğu zamanlarda da çizimler üzerine çalışıyordum. Hangi bölümü okuyup, hangi mesleği yapacağımı sorduklarında diplomalı terzi diyordum. Nasıl yani okuyup terzi mi olacaksın diyorlardı şaşkın şaşkın yüzüme bakarak. Annemlerin mesleğiydi terzilik. Çocukluğum kumaşlar ve elbiseler arasında geçmişti. Kesip dikmeyi seviyordum, elimde yatkındı, o yüzden Moda tasarım bölümünü okumayı istiyordum. Sınav günü gelip çatmıştı herkes benden daha çok heyecanlıydı. Girdim sınava Eren’in bana öğrettiği her şeyi yaptım. Çıktığımda nasıl geçti zor muydu sorularına gayet iyiydi dediğimde herkesin yüzünde bir rahatlama vardı. Sınav sonuçları açıklandı ve puanım gayet güzeldi. Moda tasarım dışında çok daha iyi bölümleri tercih etmeye rahatlıkla yetiyordu fakat ben sevdiğim mesleği okumaya kararlıydım. Sıra yetenek sınavına gelmişti. Yetenek sınavını da başarıyla geçtim ve bizim okulun ilk tekerlekli sandalyeli öğrencisi olarak okul anılarına adımı yazdırdım. Okulun fiziksel şartları bana uygun değildi ve bununla ilgili dilekçelerimi yazdım arkadaşlar imzalar topladılar ve okulumuz Engelliye uygun okul haline getirildi. Ve böylece eğitim hayatım yeniden başlamıştı. Her şey çok güzel gidiyordu. Okulda hocalar ve arkadaşlar bana karşı çok hassas ve iyilerdi. Okul dışında devam ettiğim Fizik tedavimde olumlu sonuçlar almaya başlamıştık, okulum çok güzel gidiyordu, Eren ile her şey yolundaydı.

****** 9 ******


Koskoca 4 yıl su gibi akıp geçmişti. Ve ben bugün mezun oluyordum. Eren ile evlenmek için ailesinin önüme sürdüğü güzel şartı da başarmıştım. Diploma almak için herkesi sahneye çağırdılar arkadaşlarımın yardımıyla rampadan sahneye çıktım. Ailem, Eren’in ailesi sevdiğim herkes buradaydı ama Eren’i göremiyordum. Geleceğini söylemişti ama neden bu kadar geç kalmıştı. Gözlerimle salonda onu arıyordum. Bölüm birincileri anons edildi ve sandalyemi biraz öne doğru sürdüm. "Bölüm birincimiz Sıla TUNÇ’a diplomasını ve çiçeğini vermek üzere misafirimizi sahneye davet ediyoruz," dediklerinde şaşırmıştım. Eren elinde çiçek ve diplomamla sahneye geldi. Çok şaşkındım, diplomamı, ardından çiçeği verdi ve konuklara bakmamı istedi. Kafamı çevirdiğimde arkadaşlarımın elinde ki pankartta,


"Gözlerinde ki dipsiz kuyuya hapset beni, istersen gamzene göm, ömür boyu seninle kalayım. Kömür gözlüm benimle evlenir misin?" yazıyordu.
Çığlıklar, alkışlar koptu bir anda, kafamı Eren’e çevirdiğimde önümde diz çökmüş elinde ki yüzüğü bana doğru tutuyordu.
"Ben sensiz sadece Eren’im seninleyken Sıla’nın aşkı Eren’im. Beni bu aşktan, bu mutluluktan mahrum etme, evlenir misin benimle?" dedi.
Heyecandan ve mutluluktan ağlamaya başladım. "Evet" dedim. "Duymadıkkkk" diye bağırdı arkadaşlarım, "EVETTTTT" diye bağırdım. Alkışlar çığlıklar eşliğinde Eren’e sarıldım. Gülüşüne vurulduğum adam o da ağlıyordu. Hayat onca acıdan sonra o kadar güzel bir adamı çıkarmıştı ki karşıma.

******* 10 ********

Yüksek Lisansımı okuduğum okulda yapmaya başlamıştım. Bir yandan haftada 1 gün derslere giriyor bir yandan da “SILA’NIN TASARIM DÜNYASI” isimli atölyemde çalışıyordum. Diğer tasarımcılardan farklıydım. Sadece insanlar için bir şeyler tasarlamıyordum. Farklı bir tasarım da yapıyordum. Fizik tedavi merkezine gide gele orada ki büyük ve küçük yaşta ki engellilerin hep siyah ya da gri yardımcı araçlara mahkum edildiğini gördüm. Neden hep siyah ya da griydi tekerlekli sandalyeler ve diğer araçlar. Ben bir tasarımcı olarak ilk olarak kendi sandalyemi renklendirecektim. Sandalyem artık siyah değil mor renkteydi. Bir tekerlekli sandalyeden ziyade bir tahta benziyordu. Eren ilk gördüğünde "Prensesimin tahtı müthiş olmuş" dedi ışıldayan gözlerle. Ona anlattım fikrimi "ben engelliler için tasarımlar yapacağım" dedim, "süper bir fikir çok güzel düşünmüşsün" dedi ve böylece giriştim bu işe. Öncelikle fizik tedavi merkezinde ki küçük çocukların sandalyelerini renklendirmeyle başladım işe. Ailelerden sadece kumaşların parasını alıyor, dikimi için hiçbir ücret talep etmiyordum. Yıkanabilir ve takıp çıkarılabilir şekilde yapıyordum ki temizliği zor olmasın. Barbieli, supermanli, örümcek adamlı, prensesli kumaşlar ile sandalyeleri kaplıyordum. Etrafımda rengarenk sandalyeli mutlu çocuklar olmaya başlamıştı. Koltuk değneği ya da baston kullananların bastonlarını kaplıyordum kumaşlarla, cıvıl cıvıl oluyordu. Kimi tuttuğu takımın renklerini istiyor, kimi sevdiği desenleri istiyordu. Atölyemde başlayan bu projem okulda bir sosyal sorumluluk projesi haline geldi. Benim gibi engelli arkadaşların hayatı bir nebze de olsun renkleniyordu. Projem şehir içi ve şehir dışından güzel talepler alıyordu. Engelliler kendilerine sunulan karanlık dünyanın dışına çıkmak, hayatlarına renk katmak istiyorlardı.

********** 11 ********

Evet büyük gün gelmişti Eren’ler beni istemeye gelecekti. Ben ki engelli olduğum için beğenilmeyeceğini düşünen biriydim şimdi ise evlenmek için ilk adımı atıyordum. Mavi bir elbise giymiştim. Evin içerisinde yürüteç yardımı ile yürüyebiliyordum. Kısa mesafelerde yürüteç kullanıyor, uzun mesafelerde okulda ya da işte tekerlekli sandalyemi kullanıyordum. Yürütecimi de kıyafetime uygun bir şekilde kaplamıştım. Çantaya uygun ayakkabı misali, kıyafete uygun kaplıyordum yardımcı araçlarımı. Evde heyecanlı bir koşuşturma vardı. Okuldan yakın arkadaşlarımda beni yalnız bırakmamışlardı bu akşam. Kapı çaldı gelenler Eren ve ailesiydi. Çiçek ve çikolatayı aldık ellerinden, buyur ettik içeriye. Beni gördüklerinde hepsinin gözleri ışıldamıştı,

Anne Sultan "su perisi gibi olmuş kızımız maşallah" dedi. Kahveleri hazırladım, arkadaşlarım dağıttılar ben yürüteçle dağıtamayacağım için. Paşa Baba, "Allah’ın emri Peygamberin kavliyle kızınız Sıla’yı Oğlumuz Eren’e istiyoruz" dedi.
Babacığımda "birbirleri için yaratılmış yavrularıma hayır demek bana düşmez, kızım kızınızdır" dedi.
Ellerini öptük büyüklerimizin ve yüzüklerimiz takıldı. Yaza düğün yapılacağı konusunda karar verildi. Eren eve gittiğinde mesaj attı "iyi ki hayatımdasın, iyi ki benimsin. Seni seviyorum" yazıyordu.
"İyi ki çıktın karşıma, seni seviyorum" yazdım.
Hayallerimizin gerçekleşmesine birkaç ay kalmıştı. Bir an evvel gelinliğimin ve damatlığın tasarımına başlayacaktım. Atölyemde ki arkadaşlarım ve annem de bana yardım edeceklerdi. Malum terzi kendi söküğünü dikemezmiş. O sebepten desteklerini alacaktım sevdiklerimin. Annem benim ve Eren’in ölçülerini aldı bende çizimleri yapmaya başlamıştım. Gelinliğim tek parça, omuzları ve eteği dantel detaylı, ayrıca hafif olacaktı ki rahat hareket edebileyim. Kır düğünü olacağı için ortama da uygun olmalıydı. Çizimleri tamamlamıştım şimdi sıra kumaş seçimi ve dikim işlerine gelmişti. Ufak ufak dikimlere başlamıştım. Anneme kızının gelinliğini dikmek nasip olacaktı o kadar mutluydu ki. Yıllar önce hayal bile kuramayan ben şimdi gelin olacaktım.

****** 12 *******

Büyük gün gelip çatmıştı gelinliğim de Eren’in damatlığı da tam istediğim gibi olmuştu. Siyah kıvırcık saçlarım dağınık örgü ve beyaz küçük çiçekler ile süslendi. Eren beni gördüğünde gözyaşlarına hakim olamadı. Sımsıkı sarıldık birbirimize makyajım bozulmasın diye çok zor tutuyordum kendimi ağlamamak için. Yüzümü avuçlarının içine aldı alnımdan öptü, "beklediğime değmiş çok güzel görünüyorsun prensesim" dedi.

"Sende çok yakışıklısın" dedim sarıldım.
Koluna girdim bir elimde baston ile yavaş yavaş gelin arabamıza bindik. Düğünümüzün yapılacağı yere gelmiştik. Arabadan indim tahtıma bindim, tahtımı da gelinliğime uygun süslemiştim. Eren’in elinden tuttum küçük nedimelerim arabamı ittiler, yavaşça içeri bahçeye girdik. Herkes ayakta alkışlıyordu, bizi böyle görenlerin gözleri nemliydi mutluluktan. Nikah memuru bizi karı koca ilan ettikten sonra ilk dansımızı etmek için sandalyemden kalktım Eren beni kollarının arasına aldı. Biliyordum huzur oradaydı, güven oradaydı, benden daha iyi bakardı bana biliyordum. İlk dansımızdan sonra sevdiklerimiz de bizi yalnız bırakmadılar. Tam istediğimiz gibi bir düğün olmuştu dillere destan Eren ve Sıla’nın aşkının ikinci bölümü başlıyordu bugün. Herkes doyasıya eğlendi, gecenin sonuna doğru ayakları şişenler ayakkabılarını çıkarıp çıplak ayakla toprağın üzerinde oynuyordu. Annem ve babam o kadar mutluydular ki hiçbir şey söylemelerine gerek kalmadan gözlerinden okuyabiliyordum. Eren’in ailesi Anne Sultan ve Paşa Baba’da çok mutlulardı. Hiç evlatları olamayacağını düşündükleri yıllarda Eren girmişti hayatlarına belki karnında büyütememişti Eren’i ama sevgiyle yüreklerinde büyütmüşlerdi. Üç kişilik aileleri benimle birlikte dört kişi olmuştu. İleride torunları ile beraber sayı artacak kocaman bir aile olacaktık.

****** 13 *******

Aradan birkaç yıl geçmişti Yüksek lisansımı bitirmiş ve Okuduğum Üniversitede ilk engelli Öğrenciyken, ilk Engelli Akademisyen olmuştum. Okul benimle ilkleri yaşıyordu. Öğrencilerim ilk başta Tekerlekli Sandalyede bir hocayla karşılaştıkları için şaşırıyor, sonradan alışıyor ve empati duyguları gelişiyor, farklı tasarımlar oluşturuyorlardı. Tasarım derslerimin dışında sürekli trafikte hızlı olmamaları gerektiği, emniyet kemerinin hayati önem taşıdığını vurguluyordum. Polisin kestiği ceza cüzdanınızı, kaderin kestiği ceza yanınızı yakar diyordum. Okulda dersimin olduğu bir gün evde hazırlanıyordum, biraz halsizdim üşütmüştüm yada yediğim bir şey dokunmuş midemi bozmuştum sanırım. Eren’de hasta isem rapor alıp dinlenmem konusunda ısrar ediyordu ama biliyordu bu ısrarları boşunaydı, ben yinede gidecektim o derse. "Söz ver muayene olup bir tahlil yaptırıp ilaç al" dedi, mecburen söz verdim. Derse girmeme daha yarım saat vardı. Okulumuzun hastanesi aynı kampüs içindeydi, gidip tahlil verdim. Sonuçlar çıkmıştı ve doktor beni çağırdı, ultrasona girmem gerektiğini söylediğinde tedirgin oldum.

"Hayırdır Doktor hanım önemli bir şey yoktur inşallah" dedim.
"Yok sadece kontrol amaçlı" dedi. Ultrasondan baktı "hımmm bu güzel" dedi merak etmiştim ekrana bakıyordum ama siyahlık içerisinde ne görmüş olabilir diye, şaşkın şaşkın doktorun yüzüne baktım. Sonra ultrasonun sesini açtı, sanki biri kovalıyor da kaçıyormuş gibi hızla atan kalp sesini duydum, her halde benim kalbim dedim. Halen anlamamıştım ne olduğunu.
"Hayırlı olsun Sıla hocam, hamilesin" dedi. Çok şaşırmıştım, "ne bebeğim mi olacak?" dedim.
"Hayır bebeklerin olacak, İkizlere hamilesin" dedi. Hamileydim, hem de ikiz çocuklarım olacaktı. Sevincim ikiye katlanmıştı. Yazdığı ilaçları ve ultrason görüntülerini alıp çıktım. Şaşkın şaşkın elimde ki siyah beyaz ultrason fotoğrafına bakıyordum. Telefonum çaldı arayan sevgili kocamdı. Meraklanmıştı, neyimin olduğunu sordu, bende sırf yüzüne söylemek istediğim için, "hafif bir soğuk algınlığı" dedim .

********* 14 ********

Dersi nasıl anlattım, ne yaptım heyecandan bilmiyorum. Öğrencilerimde fark etmişti, şaşkınlık ve mutluluğumu sonra söyleyeceğimi söyledim geçiştirdim. Ders çıkışı bir bebek kıyafetleri satan mağazaya girdim. Satış görevlisi nasıl bir şey baktığımı bir yakınımın çocuğuna mı alacağımı sordu. "Hayır hamile olan benim," kendi bebeklerim için iki patik almak istediğimi söyledim. Kadın tuhaf tuhaf yüzüme baktı. Ah bu insanlarda ki dar görüş ve düşünceler. Sanki düşüncelerini okuyor gibiydim. Engelli haliyle evlenmiş, birde hamile ikizleri olacakmış, nasıl bakacaksa diye geçiriyordu kafasından. Onun düşündüklerini ben sesli bir şekilde onun yüzüne söylediğimde şaşırdı, sonra "yok estağfurullah yanlış anladınız siz" dedi. Bakışlarından bu kadın bir tuhaf düşünce mi okuyor dediğini de duyar gibiyim. Hayır da bu insanlara ne oluyorsa. Sevmişim evlenmişim, evet çocuğumda olacak, onlara da senin çocuğuna baktığından belki daha iyi bakacağım, bunlardan sana ne! Milletin işine burnunu sokmaya çok meraklılar, hayret bir şey durduk yere sinirlerim zıpladı. "Siz bana patikleri gösterin" dedim iki patik aldım ve "insanların hayatları kimseyi ilgilendirmez, herkes kendi hayatına ve işine baksın lütfen" dedim ve çıktım mağazadan. En yakın marketten bir çikolata aldım kendime, sinirlerim yatışsın diye. İnsanlar neden empati yapamazlar ki hayret bir şey acaba bende bunlar gibiydim kaza yapmadan önce dedim. Yok canım, ben kimseyi incitecek davranışlar yapmazdım dedim kendi kendime. Arabama bindim eve doğru yola çıktım. Eve vardığımda henüz Eren gelmemişti. Hazırlık için iki saatim vardı. Hemen güzel bir masa hazırladım.

Eren eve girince, acaba bir şey mi unuttum şaşkınlığı vardı yüzünde. "Aşkım kusura bakma bugün önemli bir gün müydü? ben mi unuttum acaba?" dedi.
Bende "hayır ama artık önemli bir gün olacak" dedim.
Şaşırdı "o nasıl oluyor öyle?" dedi.
"Masaya geç lütfen" dedim.
Oturdu, önünde ki tabağın kapağını aç dedim açtığında iki küçük patiği görünce tabakta, önce şaşırdı ne olduğunu anlamadan patiklere baktı sonra anladı. Kalktı bana sarıldı "bebeğimiz mi olacak?" dedi.
"Evet" dedim.
"Ama neden iki tane patik?" dedi.
"Çünkü ikizlerimiz olacak" dedim. Gözleri doldu biranda, dizlerime kapandı ağlamaya başladı.
"Seni çok seviyorum" dedi. Saçlarını okşayıp öptüm "bende seni çok seviyorum" dedim.
Sarıldı bana "sen benim hayatımda ki iyikilerimsin" dedi.
"Sende benim" dedim. Biz birbirimizi sevmeye başlayalı hiç keşkemiz olmamıştı hiç keşke dememiştik, hep iyi ki dedik...

******** 15 *********

Hamile olduğumu öğreneli bir hafta olmuştu. Heyecanımızı ailemizle paylaşmak istiyorduk. Bir aile yemeği organize ettik. Masayı güzelce hazırladık. Tıpkı Eren’e yaptığım gibi annelerimizin tabaklarına birer patik, babalarımızın tabaklarına birer emzik sakladık. Ve beklenen misafirler gelmişti biraz oturduktan sonra masaya geçelim dedik. Masaya oturduk, "umarım size hazırladığım sürpriz yemeği beğenirsiniz" dedim. Hepsine aynı anda tabaklarında ki kapakları kaldırmalarını söyledim. Tabaklarında ki emzik ve patikleri görünce babalar anlamamış, annelerse ağlamaya başlamıştı.

"Torun geliyor" dedi annem "gözün aydın dünür" dedi. Eren "torun değil" deyince şaşkın bir şekilde hepsi yüzüne baktılar.
"Torunlar geliyor, ikizlerimiz olacak" dedi.
Mutlulukları ikiye katlanmıştı. Bana sarıldılar Eren’e sarıldılar. Anne Sultan Eren’e "beni anne yaptın yıllar sonra, şimdide babaanne yapıyorsun canım oğlum, iyi ki hayatımıza girmişsin" dedi.
"Canım Anne Sultan’ım iyi ki sende beni yüreğinde büyüttün, sevgin ile emek emek bugünlere getirdin, şimdi sıra torun büyütmede" dedi.
"Biz dünürümle büyütürüz torunlarımızı, bakıcıya falan gerek kalmaz" dediler. Gülüştük babalarımız da çok mutluydular.
"Ee dünür, bizde seninle bol bol tavla oynarız hanımlar çocuk büyütürken" dediler. İkizlerimiz geldiğinde kocaman bir aile olacaktık. Bir trafik kazası beni nereden nereye getirdi. Arkadaşlarımı ve sağlığımı aldı, bir çok acı yaşamama neden oldu ama karşılığında Eren’i canım kocamı çıkardı karşıma. Şimdi de ikizlerimizi katıyor hayatımıza. Eren’in ailesini elinden aldı, bir yıl kimsesizlikten sonra Anne Sultan ve Paşa Babasını verdi. Bir emniyet kemeri takmamak beni sağlığımdan yürümemden etti, Eren’i daha 8 yaşındayken ailesiz kalmasına neden oldu. Hayatımızda ki acı bizi birleştirdi. Herkes bizim kadar şanslı değil ne yazık ki emniyet kemerini takmamanın bedelini canıyla ödeyenler var, kimsesiz sahipsiz kalanlar var, ömür boyu yatağa bağlı olarak kalanlar var. Keşke herkes emniyet kemeri kullansa, yakın mesafe, yavaş gidiyorum, sıkıyor tarzı bahanelerin ardına saklanmasa… Keşke herkes yurtlarda ki kimsesiz çocukları ya evlat edinse ya da koruyucu aile olsa, herkesin sıcacık bir yuvası, ailesi olsa…
Daldığım düşüncelerden çıktım, bu hamilelik beni iyice duygusallaştıracak anlaşılan ilk aylarda böyleysem yandım ilerleyen zamanlarda. Ah benim canım kocacım çok çekeceğin var benden. Ben ki trafik kazasında bacaklarını kaybetmiş 18 yaşında hayattan bir beklentisi olmayan bir kız iken şimdi sevdiği adam ile evli ikiz bebekleri olacak üniversitede hoca olan, aynı zamanda kendi tasarım atölyesi olan, engeliyle barışmış ve engellerle savaşan genç bir kadın olmuştum. Karşımda güzel ailem ellerinde ki patik ve emziklere bakıp gülüyorlardı. İşte hayallerimde bile gerçekleşemeyeceğini düşündüğüm mutluluk tablosu, ikizlerim de gelince tamamlanacaktı.


****** MUTLU SON*******



EMNİYET KEMERİ TAKMAZSANIZ YA DA HIZLI ARAÇ KULLANIRSANIZ;

UNUTMAYIN POLİSİN KESTİĞİ CEZA CÜZDANINIZI, KADERİN KESTİĞİ CEZA CANINIZI YAKAR...

Okumuş olduğunuz bu hikaye her gün bir yerlerde yaşanmaktadır. Sadece isimler ve kişiler farklıdır. Bu hikayeyi yaşadığımız olaylar ve çevremden esinlenerek yazdım. Yazının izinsiz çoğaltılması ve kaynak gösterilmeden paylaşılması yasaktır. İzinsiz çoğaltıldığı takdirde yasal işlem başlatılacaktır.



Saygı ve Sevgilerimle

Kıymet

9 Ağustos 2016 Salı

Yolcu - Mehtap Soyuduru Çiçek


Düzce'den Kars'a ataması yapılan bir ilkokul Öğretmenidir Leyla. Anne ve Babasının yirmi yıl sonra dünyaya gelen tek evlatlarıdır. Bindiği trende aranan bir suçlusunun onun bulunduğu kompartımana saklanması ile korku dolu anlar yaşar. Asker kaçağı olduğunu söyler adını sorduğunda "YOLCU" der ve böyle başlar hikaye... Kadınların söz hakkı olmadığı pazara bile gitmediği muhtarın sözünün geçtiği bir köydür atandığı yer. Köyde ona yaşlı imam Cemal Amca ve Karısı Gülseren teyze ile Muhtarın oğlu Ali çok yardımcı olur. Yaşam şartlarına alışmaya çalışırken köylüler uzak dursun diye nişanlıyım der. Bir gece yarısı trende karşısına çıkan adam köyüne gelmiştir ondan yardım ister. Mecburen yardım eder. İyileştiğinde köyde söylentiler çıkar.  Ali ona söylentilerden bahseder nişanlısının gelip gelmediğini sorar evet nişanlım geldi der. Ali ismini sorar Yolcu'ya Yusuf der Yolcu Adım Yusuf. Gerçekten de adı Yusuf' tur. Leyla ve Yusuf  gün geçtikçe birbirine aşık olmaktadır. Yusuf gerçekten de doktordur. Cemal amca söylentileri bastırmak için İmam Nikahı kıyalım en azından köylünün çenesini kapatalım der kabul ederler. Nikahları kıyılır ve artık dinen karı koca olmuşlardır. Yusuf'un neden kaçtığını sorar Leyla. Annesini öldürdüğünü söyler. Onun gibi biri nası olur da annesine kıyabilmiştir aklı almaz Leyla'nın. Bir sabah jandarma basar evi fakat Yusuf yoktur. Ali ile ona bir mektup göndermiş Ardahan'a kaçmıştır. Aylar geçer belki döner diye bekler ama yoktur perişandır Leyla köylü artık iyice dışlamış dedikodusunu yapmaktadır. Bilmediği bir şey vardır. Karnında Yusuf'un çocuklarını taşımaktadır. Köylü evini basar camları kırar Leyla'yı döver. Bu olayların içinden Cemal Amca, Gülseren Teyze ve Ali onu çekip alır. Ertesi gün bilet alıp Düzce'ye gider. Tek başına geldiği Kars'tan hayalleri ve umutları yok olmuş üç kişi olarak döner. Babası konuşmaz kızıyla annesi sahip çıkar ikizler doğar ama bu sürede ordan oraya savrulurlar her gittiği okulda dedikodular laflar dolayısıyla başka okula tayin istmiştir. İstanbul'da çalışırken her şey güzel gitmektedir. Taa ki okuduğu gazetede ki haberi görünceye kadar. Aşkı hayali ve nerede olduğunu bilmediği çocuklarının babası ünlü bir dr olmuştur. Yeniden kesişir yolları Yusuf'la... Her yerde annesinin katili olarak aranırken nasıl olurda Ünlü bir doktor olmuştur. Kim iftira atmıştır. Neden onu aramamıştır bu kadar zaman boyunca...
Yusuf çok aramıştır Leyla'yı ama umudunu kaybedince aşkını kalbine gömmüş ve evlenmiştir. Leyla ise hep Yusuf'u beklemiştir. Hayalleri artık paramparçadır... Yusuf ile çocukları için görüşür. Kıskanan Yusuf'un karısı Avukat Özlem zina suçuyla itham ettiği Leyla'yı hapse attırır. Orada eziyet görmesi için birilerini ayarlar. Yusuf ve Leyla bitmeyen aşkları,çocukları, geçmişte yaşadıkları acılara rağmen halen direnmeleri, gaddar muhtarın gazıyla köylülerin acımasızlığının anlatıldığı güzel bir kitap. Bir günde okuyup bitirebileceğiniz bir kitaptır. 320 sayfadır. :) iyi okumalar.

Didem Öztepe Kitapları ( Umut Işığı - Umut Işığı 2 - Bulut Aşkı- Bana Bir Sen )

UMUT IŞIĞI

Duru ve Efe çocuk esirgeme kurumunda beraber büyümüş kan bağı değil yürek bağları olan iki arkadaş abi kardeştir. Hukuk fakültesi son sınıf öğrencisi olan Duru hastalığı dolayısıyla son sınıfta okulu dondurmak zorunda kalır. Ev arkadaşı, aynı zamanda okul arkadaşı olan Çağla ve Efe sevgilidirler. Duru artık ölümü beklemekten yorulmuştur ve ölümünü hızlandırmak için kendince planlar yapar. Çağla'nın evde olmadığı bir gün bir bara gider zilzurna sarhoş olur fakat nereden bilecektir ki düştüğü karanlıktan, karamsarlıktan onu çıkaracak adamla orada tanışacağını... Sarhoş ve yalnızdır çevrede ki erkekler tarafından rahatsız edilir. Bir çift yeşil göz takılır gözlerine yok der seninle ölemem sen bunun için çok yakışıklısın. Zorla birisi dansa kaldırır ve başka biri o adamın kollarından çekip alır Duru'yu o biraz önce gözlerinin kesiştiği Levent'tir. Duru'yu diğer adamın kolundan çekip adamı döver ardından alıp evine götürür. Duru uyandığında tanımadığı bir odadadır ve yanında tanımadığı bir adam vardır. Ölmeyi bile becerememişim diye söylenir kendine çıkarken gizlice Levent uyanır, kahvaltıya in ben geliyorum der. Levent çok zengindir ve Duru kendi kendine söylenir "Benim tedavim için para bulamıyoruz millet evinde hizmetçiler ile lüks içinde yaşıyor" der. Kahvaltı masasında Levent'i beklerken bir kadın gelir eve ve kendini Levent'in sevgilisi olarak tanıtır. Çıkar gider Duru evden ve bir daha ne o geceyi nede Levent'i hatırlamayacak bu defter burada kapanacaktır. Zaten Çağla duysa hele ki Efe bacaklarımı kırar diye düşünür. Levent sabaha kadar bir tablo gibi aşkla izlediği kadını günlerce arar fakat bulamaz. Yanında çalıştırdığı elemanlarına bile onu tarif eder bulmaları için her gün fotoğraflar gelmektedir ama hiç biri Duru değildir. İsmini bile bilmediği sarışın güzeli aramaya devam eder. Bir gün yine telefonuna yabancı bir numaradan mesaj gelir yine kim bilir kimin fotoğrafı diye düşünürken aradığı kişinin olduğunu öğrenince adresi alıp o kafeye gider ve yanlarına oturur. Efe hariç kızlar şaşkındır. Şans budur ki Levent Efe'nin patronudur. Kızların kim olduğunu sorar Çağla sevgilim, Duru'da kardeşi gibi olduğunu söyler. Derin bir oh çekmiştir. Hem Duru'yu bulmuş hemde sevgilisi olmadığını öğrenir. Artık aşk oyunu başlamıştır. Duru kaçar Levent asla peşini bırakmaz. Kovar gitmez yapışkanlığından şikayet eder ama Levent oralı bile olmaz. Levent'e defolup gitmesini söyler ama Levent bir gün sinirliyken ben sana sarhoşken bile dokunmadım neden bana güvenmiyorsun inanmıyorsun dediğinde şok olur Duru. Levent'i kendinden korumaya çalışmaktadır aslında. Öldüğünde Çağla ve Efe'yi ardında bırakacaktır üzüleceklerdir. Bir yenisini daha ekleyemem diye düşünür ama bilmeden aşkın içinde bulur kendini. Bir gün evde ki bir tartışma sonucu Duru yaralanır ve hastanede acı gereği öğrenir Levent. Tedavisi için elinden geleni yapmak istemektedir fakat Duru düşük bir ihtimal olduğu için kabul etmez. Tabi ki Levent'in halası da  Duru'yu para avcısı olarak görmektedir. Gerçi kendi gelini Beyza'yı da oğlunun parasını yiyen bir kadın olarak görmektedir. Tedaviyi kabul eder ama tedavi süreci çok zor geçmektedir ve Duru gittikçe kötüleşmektedir. Levent Duru'nun yanındayken işleri en yakın arkadaşı Tunç idare etmektedir. Levent tedaviyi istediği için Duru'yu üzdüğü için pişman olmaktadır. Duru'nun ve Levent'in aşkını, Kan bağı olmadan kardeş olabilineceğini, dostluğu arkadaşlığı fedakarlığı okuyacaksınız. Daha çok şey yazabilirim ama merak edip okuyun diye yazmıyorum :) Kitabı okurken kahkahalar atacaksınız tam eğlenirken bir anda göz yaşlarınıza hakim olamayacaksınız. Güzel bir kitap eğlenceli ve duygusal. Levent'in aşkı, Duru'nun öküzlükleri :) Efe'nin kıskançlıkları gerçekten eğlenceli :) Gençlik serisi gibi aslında ama bu tarz kitapları sevenler için güzel bir kitap. Bir günde biten bir kitap 339 sayfa.




UMUT IŞIĞI II


 Levent ve Duru evlenmiş, bir oğulları vardır Serhat. Efe ve Çağla'da evlenmiştir bir kızları vardır Sude. Levent'in o kadar romantik biri olmasına rağmen Duru'nun odunluğu devam etmektedir. Evde oğluna bakan bir anne olarak kocasını aşırı kıskanmaktadır. Efe Çağla ve Duru'ya kıskançlıkları ile hayatı zindan ederken kızı Sude'yi de oyun arkadaşlarından kıskanmaktadır. Levet'in yeğeni Bulut'un peşini bırakmamaktadır Sude ve Efe kıskançlık krizlerine girer. Bu seride kıskançlıkları, Duru'nun bakıcı krizini, Levent'e musallat olan sekreteri, küçük yaşta onu terk etmesine rağmen şimdi ilik için geri dönen Levent'in annesini, Duru'nun ikinci bebek müjdesini okuyacaksınız.
Kitabı wattpad üzerinden okuyabilirsiniz.Umut Işığı' nın devam serisidir. Kısa bir kitap iyi okumalar dilerim :)









BULUT AŞKI

Çocuklar büyümüştür artık.
Levent ve Duru'nun çocukları Serhat ve Melisa
Efe ve Çağla'nın biricik kızları Sude
Tunç ve Sahra'nın oğulları Kayra ve Murat
Levent'in kuzeni Bülent ve Beyza'nın  biricik oğulları Bulut 
Melisa ve Murat liseye, Kayra,Bulut Serhat ve Sude de üniversiteye gitmektedir. Sude küçüklüğünden beri Bulut'a aşıktır fakat aşkı tek taraflıdır. Kayra'da Sude'ye aşıktır fakat aşkına karşılık bulamadığı için yurtdışına gitmiş ve orada okumaktadır. Murat serserisi tüm kızlara aşıktır tam bir liseli nerede güzel kız görse aşık oldum modundadır ve saçma sapan şakaları ile Melisa'yı sinir etmektedir. Serhat ilerleyen bölümlerde aşık olacaktır :) Bulut ah Levent'in varisi o da Melisa'ya aşıktır. Fakat kuzen olduğu için kimse onun duygularını bilmemektedir. Her sabah Serhat ve Bulut bırakır okula Melisa'yı bu durumdan şikayetçidir. Abisini ve kuzenlerini çok kıskanır çevrede ki kızlardan. Nede olsa babası ve amcasının yakışıklı genlerini almıştır ailenin delikanlıları. Melisa'nın okuldan bir sevgilisi vardır ve bu Bulut'u sinirlendirir aşkını anlatır Melisa'ya. Melisa kuzeni olduğu için bocalar ama Bulut kendi hayatıyla ilgili gerçeği söyler Melisa'ya. Herşey çok güzel giderken bir anda olmadık şeyler olur gençlerin hayatı altüst olur. Henüz devamı yazılmamış bir kitap wattpad 'den okuyabilirsiniz.  :)




BANA BİR SEN

 Sobadan sızan gazdan dolayı ailesini kaybeden bir kız, hem acısına katlanmak hemde kardeşine anne baba olmak zorundadır. 11 aylık erkek kardeşi ile sığındıkları amca evinde zorla kuzeni ile evlendirilmek istenir. Kabul etmez şiddet görür. Öğretmeni onun kurtulması için kendi Avukat yeğeni ile evlendirir. Avukat oyunlar yaparak aslında mirasın peşinde olan kızın amcasını kandırır farkında olmadan yeğenlerinin üzerinde ve mirasın üzerinde hak iddia edemeyeceğinin yazılı olduğu evrakları imzalar. Jandarma zoruyla kardeşini de kurtarır amcası ve yengesinin elinden evlenir ve yeni bir hayata başlar. Evlendiği adam neden bu kadar iyi davranmaktadır. Ona acımakta olduğunu düşünür. Onun üniversiteye kaydını yaptırır kardeşini de annesine emanet eder ve eğitim hayatına devam etmesini sağlar. Neler oluyordur? Anlamakta zorlanır. Bu adam neden bu kadar iyidir. Farkında olmadan ona aşık mı olmaktadır?


Halen yazımı devam eden güzel bir hikaye merakla devamını beklemekteyim. wattpad üzerinden okuyabilirsiniz :)

3 Ağustos 2016 Çarşamba

Hoşgeldin Meleğim

Gözleri gözlerimdeydi sanki yıllardır tanıyormuşuz gibi baktık birbirimize. İliklerimde hissediyordum onun bana ait, benim bir parçam olduğunu.
- "Evet o benim kızım" dedim kendi kendime.
Sosyal hizmetler görevlisi
- "Eminseniz işlemleri başlatayım" dedi.
Emin olmak ne demekti? O benimdi. Yıllardır özlemle beklediğim az gözyaşı dökmediğim, evladım olmadığı için kendimi yarım olarak gördüğüm, beni tamamlayacak olan yavrumdu.
-  "Hiç bir şeyden emin olmadığım kadar eminim. O benim kızım hemen başlatın işlemleri" dedim.
İşlemleri hızlandırdık, prosedür işlerini hallettikten bir gün sonra, bir umutla girdiğimiz o kapıdan içeriye bu kez heyecanlı ve mutlu giriyorduk. Ellerimde ki poşetlerde kızımıza ve orada bir aile sahibi olmayı bekleyen bebeklere aldığımız hediyeler vardı. Hemen üst katta ki danışman odasına çıktık. Kızım beni bekliyordu gözlerimde ki heyecan artık mutluluk gözyaşlarına bırakmıştı yerini.  Durduramıyordum kendimi, görevlinin kucağından aldım kızımı ve ona aldığım kıyafetleri giydirdim. Üzerinde ki beyaz elbise, sarı saçlarında ki saç bandı ve mavi gözleri ile tıpkı bir melek gibiydi.  Yanımızda getirdiğimiz diğer hediyeleri de teslim ettim orada ki görevlilere çok mutlu oldular ve kızımızla yeni hayatımızda mutluluk dilediler, sonrasında çıktık oradan.  Arabamızda kızımız için araba koltuğuna kadar her şeyimiz hazırdı.  Koltuğuna yatırıp kemerini bağladım ve yanına oturdum. Eve gidene kadar gözlerim gözlerinde, ellerimle minik ellerini tutuyordum. Eve geldiğimizde kapıda ki süse gözüm ilişti. Hoş geldin kızım yazıyordu. Biz eve gelene kadar ailemiz evimizi parti varmış gibi süslemişlerdi. Çok şaşırmış ama bir o kadar da mutlu olmuştum. Evet benim doğumumda gerçekleşmişti. Ben bebeğimi karnımda değil kalbimde taşımıştım ve bu doğum süreci daha sancılı geçmişti benim için.Yıllardır bekliyordum bu doğumu ve yavrumu kucağıma alacağım günü. Ben bebeğimi kalbimde büyütmüştüm ve belki de en güzel doğum biçimiydi benimkisi. Annemler, kayınvalidemler, kardeşlerimiz ve kuzenlerimiz bizim kadar heyecanlıydı. Kızımızı kucağımızda görünce herkesin gözleri ışıldadı
- "aman Allah'ım bu ne güzel bir kız böyle" dedi herkes. "Adı gibi bir Melek" dediler.
Yaşlılar nazar duası okuyor, gençlerse kucağına almak için yarışıyorlardı birbirleriyle. Anneme takıldı gözlerim. Ağlıyordu benim canım annem, kızının anne olduğunu görmüş ve anneliğin bana çok yakıştığını söyleyerek ağlıyordu. Sarıldım ona sıkıca,
- "Anne gördün mü bende anne oldum" dedim.
- "Biliyordum yavrum senin bir gün anne olacağını ve o kocaman sevgi dolu yüreğinde bir bebeği  büyüteceğini biliyordum" dedi.
Annem beni en iyi tanıyan kadın. Ne kadar dile getiremesem de anne olamamanın verdiği acıyı o benim gözlerimden okurdu herşeyi. Belki de en çok o mutlu olmuştu. Benim mutluluğum onun mutluluğuydu her zaman. Hep bir kız torun istemişti kardeşimin erkek çocukları vardı. Yeğenlerimi de çok severdi ama benim kızımın artık onda ki yeri bir başkaydı bunu biliyordum. Babacım benim güçlü çınarım titriyordu heyecandan, sıkıca ona da sarıldım.
- "Hadi bakalım dede oldun" dedim. Saçlarımı koklayarak öptü.
- "Oldum kızım çok şükür ben dede sende anne oldun benim güzel kızım" dedi.
Kayınvalidemler çocuğumun olmadığını öğrendiklerinde biraz bozulsalar da eşimin kararlı duruşu karşısında bana tek bir laf bile edemediler. Biliyorlardı eşimin bensiz yaşayamayacağını. Oğullarının mutluluğu için torun özlemlerini yüreklerine gömmüş bir şey dememişlerdi. Şimdi onlarda çok mutluydu işin güzel tarafı kızımızın gözlerinin ve teninin rengi gerçekten kocama benziyordu. Saçları ve burnu da bana benziyordu. Gerçekten Yaradan bizim için özenle yaratmıştı yavrumuzu ikimizden bir parça taşıyordu. Daha önce yeğenlerime de baktığım için çocuk bakmak konusunda tecrübem vardı. Ama kendi kızım gelince kendimi sanki sudan çıkmış bir balık gibi çaresiz hissediyordum. Bir yanım korkuyordu ister istemez farkında olmadan incitir miyim kızımı diye. Akşam olmuş ve ailelerimiz gitmişti. Eşim, ben ve kızımız benim çekirdek ailem yalnızdık. Kızıma banyo yaptırdık, aldığımız bebek yağları ile ona masaj yaptık. Huzurla uyuyordu beşiğinde bense ağlıyordum halen mutluluktan.
- "Şükürler olsun Allah'ım bana bu günleri gösterdiğin için" diye dualar ediyordum. Bir yandan da bir anne bebeğini hele ki böyle güzel bir bebeği nasıl terk ederdi diye düşünüyordum. Düşüncelerimin yerini şükürler aldı. Meleğimin biyolojik annesi onu bırakmamış olsaydı ben nasıl kavuşurdum yavruma. Bir kadının çaresizliği, başka bir kadına derman olmuştu. Dualarımın ardı arkası kesilmiyordu hem kendi ailem için hemde yuvada gördüğüm aile bekleyen çocuklar için dualar ediyordum. Eşim geldi yanıma beni ağlarken görünce;
- "Ne oldu hayatım, neden ağlıyorsun? " dedi.
- "Mutluluktan" dedim ve boynuna sarıldım, "seni çok seviyorum, teşekkür ederim" dedim.
Benim çocuğum olmamasına rağmen beni terk etmemiş, aldatmamış bir günden bir güne yüzüme vurmamıştı. Onca tüp bebek tedavisinde senin acı çekmeni istemiyorum daha fazla diyerek reddetmiş ama benim ısrarlarım dolayısıyla kabul etmişti. Biliyordum hiç bir zaman çocuğumuz olmasa da yine de yüzüme vurmazdı. Kendi çocuğumuz olmadığını tamamen kabullendiğim de bana;
- "Bizim bir evlada özlemimiz var değil mi hayatım? " dedi.
Evet dercesine gözlerim dolu bir şekilde onayladım onu.
- "Bak dedi illa bizim kanımızdan, canımızdan mı olması gerek? Biliyorum ki sevgi dolu bir yüreğin var ve sen hiç tanımadığın birinin çocuğuna annelik yapabilirsin" dediğinde önce anlamamıştım ne dediğini. "Çocuk yuvalarında annesi ve babası olmasını bekleyen binlerce çocuk var. Onlardan biri neden bizim çocuğumuz olmasın" dediğinde gözlerimde ki yaşlara daha fazla hakim olamadım ve sarıldım boynuna;
- "Seni seviyorum" dedim "seni çok seviyorum". O da bana;
- " Senin beni sevdiğinden daha fazla seviyorum seni" dedi. Doğruydu benim sevgimden daha fazlaydı bana olan sevgisi. Çocuğum olmadığını öğrendiğimde boşanmayı teklif etmiştim ve bana sıkıca sarılmış;
- "Saçmalama! sen demek, ben demek. Sen gidersen ben ölürüm beni yaşatmak istiyorsan bu yolda benimle yürümeye mecbursun hanımefendi" dedi.
Çok seviyordum eşimi ve iyi ki onu çıkarmıştı Yaradan karşıma. Yoksa ben bunca sıkıntıya nasıl katlanabilirdim onun sevgisi olmadan. Beşikten gelen ses ile ikimizde kafamızı kızımıza çevirdik.
-"Gördün mü? kıskandı kızım beni" dedi. Güldüm
- "Doğrudur, kızlar babalarına aşık olurlar" dedim. Gözyaşlarımı sildi ve göz kapaklarımdan öptü,
- "Artık geçmişte kaldı gözyaşları ve seni bir daha ağlarken görmek istemiyorum" dedi. Kalkıp beşikten kızımızı aldı. Ve hemen beni şikayet etmeye başladı.
- " Gördün mü babacım? Çok sulu göz bir annen var işimiz var böyle giderse, ne yapacağız bu annenin gözyaşlarını? Vidaları gevşemiş sanırım" dedi ve güldü.
Karşımda aşık olduğum adam ve kızım vardı. Evet artık biz bir aileydik. Benimde rüyalarımda gördüğüm ve hiç bir zaman gerçek olamayacağını düşündüğüm ailem, bir tablo gibi karşımdaydı.



Çevreden duyduğum gerçek evlat edinme hikayelerinden esinlenerek yazmış olduğum bir hikayedir. Her çocuğun bir Anneye, her kadının bir evlada sahip olması dileğiyle.
Sevgilerimle Kıymet

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı