Eren 23 yaşında yakışıklı bir Fizyoterapistti. Bir Emniyet Kemeri Eren'in hayatını nasıl etkileyecekti?
Birbirinden bağımsız iki kaza ve bundan etkilenen iki gencin yolları nasıl kesişecektir?
Gözlerimi açmak için çaba sarf ettim. Açmak ve ne olduğunu görmek istiyordum. Çığlıklar, arabaların siren sesleri ve birbirine karışan gürültü yankılandı kulaklarımda, ne oluyordu. Bir el vardı yüzümde, gözlerimi açtı zorla ve bir ışık tuttu,
"beni duyuyor musun?" dedi. Evet, duyuyordum fakat vücudumda hissettiğim acıdan o sese tepki veremiyordum.
"Şoka girmiş, hemen boyunluk ve sedye" diye bağırdı.
Acı içerisinde boyunluk taktılar ve sedyeye yerleştirdiler beni, sonrası mı? Sonrası yok… Çok ağır ameliyatlar geçirmiş ve günlerce komada kalmıştım. Yeniden gözlerimi açtığımda bir yoğun bakım odasındaydım, her yerimde kablolar vardı ve hareket edemiyordum. Hemşirenin biri koşarak yanıma geldi, hemen doktor beye haber verin diye seslendi diğer hemşirelere. Muayene etmeye Doktor geldi,
"Merhaba, nasıl hissediyorsun kendini?" dedi.
Sadece "Neredeyim ben?" diyebildim.
"Haftalardır hastanedesin çok ağır bir kaza yapmışsınız, fakat şimdi iyisin, hayati tehlikeyi atlattın" dedi.
Ne kaza mı yapmıştık? "Arkadaşlarım neredeler? Onlara bir şey oldu mu?" diye sordum.
Doktor sakin olmamı onların iyi olduğunu içlerinde en ağır hasarı benim aldığımı söyledi. Gerçekten iyiler miydi yoksa doktor beni yatıştırmak için yalan mı söyledi? Uyandığımı duyunca annemler geldiler, annem çok zayıflamış, babamınsa saçlarında ki beyazları artmıştı. İnsanların acıdan bir anda saçları beyazlar derlerdi de inanmazdım. Doğruydu babamın saçları beyazlamıştı. Ertesi gün normal odaya alındım ve muayenem için sırayla doktorlar geliyorlardı, MR, Tomografi, Röntgen, sürekli tetkik ve tahliller sanki normal olandan biraz fazla inceleniyorum gibi geldi. Anneme sorduğumda bir şey bilmediğini ağır bir kaza atlattığım için bunların gerekli olduğunu söyledi. Bir terslik vardı hissediyordum ama kimse bir şey söylemiyordu. Son olarak Ortopedi doktoru ve hastane Psikiyatrı beraber geldiler. Ortopedi doktoru durumumu açıklamaya başladı.
"Sıla, kazada omurganda birkaç kemik kırılmıştı bize getirdiklerinde bilincin kapalıydı. Elimizden gelen her şeyi yaptık fakat omurganda ki hasar yüzünden bacaklarını kaybetmene engel olamadık" dedi.
Bacaklarım yerinde duruyordu, neyden bahsediyordu bu doktor? Önce anlamadım. Anlamadığımı fark edince
"Bundan sonra yürüyemeyeceksin çok üzgünüm" dedi.
Sanki kazayı o an yapmıştım ve hayat bitiyor, ölüyordum. Ne demekti yürüyememek? Üzülmüşmüş, yürüyemeyecek olan bendim, o nasıl üzülebilirdi ki? Annem ve babam ağlıyorlardı, biricik kızları artık yürüyemeyecekti. Şoka girmiştim Psikiyatri müdahale etmek istedi fakat elimi uzatarak
"Sakın bana yaklaşma. Çıkın odamdan siz hiç bir şey bilmiyorsunuz ne demek yürüyemeyeceğim. Çıkın odamdan" diye bağırdım. Boğazım yırtılırcasına çığlıklar atarak ağlamaya başladım. Hemen bir sakinleştirici iğne yaptılar ve daha fazla direnemedim uykuya. Unutmuş olduğum kaza artık rüyalarımda beni rahat bırakmıyordu. Arabanın kayması arkadaşlarımın çığlıkları, camın patlaması sonrası dışına düşüşüm ve hissettiğim acılar. Emniyet kemerimi takmadığım için en büyük hasarı ben almıştım diğerlerinde küçük sıyrıklar ve kırıklar vardı. Ben ise kemeri takmamış olmanın bedelini bacaklarım ile ödemiştim. Oldum olası sevmezdim emniyet kemeri takmayı. Nereden bilebilirdim sevmediğim için takmadığım emniyet kemerinin bana ne acılar yaşatacağını. Yoğun fizik tedavi ve psikolojik desteğe rağmen halen kabul edemiyordum durumumu.
****** 1 ******
O öğlen hava çok güzeldi ve karşıda ki parktan kuşların sesleri geliyordu. Yürüdüğüm zamanlar ne çok severdim bu parkı oysa ki. Her zaman yürüyüşe gider bazen hiçbir şey yapmadan bankta oturur kuşların sesini, yaprakların hışırtısını ve parkta ki çocukların cıvıltılarını dinlerdim. Şimdiyse bu hatıralar bana acı veriyordu. Kalkmayı denedim ama yok bacaklarım sözümü dinlemiyordu. Lanetler okudum oturduğum sandalyeye. Beyin değil miydi vücuda hükmeden? O halde neden sözü geçmiyordu bacaklarıma?
"Kalk" dedim
"Kalk! yürümek istiyorum, ben yeniden o parka gitmek istiyorum" dedim gözyaşları içinde ama yok sözüm geçmiyordu kendi bacaklarıma. Ağladığımı duyan annem geldi odama sımsıkı sarıldı, göğsüne yatırdı. Küçükken de üzüldüğümde bana böyle sarılır kucağına yaslar yumuşak sesi ve kalp atışları beni sakinleştirirdi. "Ağlama Sıla’m dedi ağlama kıvırcık kuzum. Geçecek her şey annem, gün doğmadan neler doğar. Sabır annecim sabır, bitecek kötü günler yakında, güzel günler bizi bekliyor sadece sabredeceğiz hep birlikte" dedi.
"Bitecek mi anne yürüyebilecek miyim?" dedim.
"Geçecek annem, tüm acılarımız bitecek" dedi.
Annem bana hiç yalan söylemezdi, ne söz verdiyse tutar, o ne derse hep çıkardı. Kendi ümidimi kaybetmiş annemin ümitleriyle hayatta durmaya ve yaşadığım acılara dayanmaya çalışıyordum.
Kaza sonrası arkadaşlarımın sayısı çok azalmıştı. Oysa ki çevresi geniş, çokta sevilen biriydim. Bacaklarımla beraber arkadaşlarımı da kaybetmiştim. Akşama kadar odamdan dışarı çıkmıyor müzik dinliyor, kumaş parçalarıyla bir şeyler yapmaya çalışıyor yada kitap okuyordum. Zaten bacaklarım tutmadığı için ne yapabilirdim ki diye düşünüyordum. Annem her gün gazete ve haberlerde gördüğü engellilerin başarıları gösteriyor pes etmememi söylüyordu. Henüz acım çok tazeydi ve durumumu kabul edememişken nasıl olur da onlar gibi olabilirdim?
****** 2 ******
Fizik tedavi sürecim başlamıştı artık, haftanın üç günü fizik tedaviye gidiyordum. Fizik tedavi merkezinde adımı somurtkan şirin koymuşlardı. Halbuki ben 18 yaşında, şen şakrak, hayatı çok seven bir genç kız iken, hayat beni suratsız, somurtkan biri haline getirmişti. Gülmem için, beni mutlu etmek için herkes bir şeyler yapıyordu ama içimden gülmek gelmiyordu. Taa ki onu görene kadar. Fizik tedavi merkezinde yeni göreve başlayan Fizyoterapist Eren’i görene kadar. Çok yakışıklı 23 yaşında biriydi Eren, yakışıklılığından ziyade güzel bir gülüşü vardı. Benimle ilgilenen Fizyoterapistim kendi memleketine gidiyordu ve bu yüzden artık benim tedavimle Eren ilgilenecekti. Eren tedavi süresince benimle çok ilgileniyor ve gülüşüyle sanki içimi ısıtıyordu. Ama yanlış düşünüyordum, ben artık engelliydim ve Eren sağlıklı biriydi. Zaten benimle hastası olduğum için bu kadar ilgileniyordu, başka şekilde düşünmem yanlıştı. Eskiden etrafımda benim sevgilim olmak isteyen o kadar çok erkek varken, şimdi ise engelimden dolayı beni hiç kimsenin beğenmeyeceğini düşünüyordum. Haksız da sayılmazdım, defalarca insanların beni gördüklerinde, yazık çok güzel kızmış ama engelli olmuş diye fısıldadıklarını duymuştum. Güzelliğimden ziyade Engelli olmam her şeyin önündeydi. Bir gün Fizik tedavi seansımın sonunda Eren telefon numaramı istedi, bense onu tersledim. Sonra bir daha ne numaramı istedi, ne de bu konuyu açtı. İkimiz tarafında da konu kapanmıştı.
****** 3 ******
Fizik tedavimin olmadığı bir gün yine odamda kitap okurken telefonuma yabancı bir numaradan mesaj geldi.
"O kadar güzel gözlere sahipken, nasıl bu kadar somurtkan olmayı başarabiliyorsun? Merak ediyorum doğrusu" yazıyordu.
"Bu seni hiç mi hiç alakadar etmez. Yaşadıklarımı bilmediğin için yorum yapmak çok kolay" dedim.
"Herkes zor şeyler yaşıyor, önemli olan pes etmemek var olan gücünle direnmek. Seni seven insanların kıymetini bil. Ve lütfen artık at gözlüklerini çıkar ve çevrene bak, seni mutlu etmek için çabalayan insanları gör" yazıyordu.
Kimdi bu mesajı atan. Hemen aradım, mesaj attım fakat bir daha cevap vermedi. Merak ediyordum doğrusu kimin olduğunu. Eren’den şüpheleniyordum ama ona numaramı vermemiştim. Eren onu terslememe rağmen, halen çok nazik ve çok ilgiliydi bana karşı, ben ise halen onun hastası olduğum için ilgilendiğini düşünüyordum. Yine bir gün odamda kitap okurken, annem havanın çok güzel olduğunu parka onunla gelmemi istedi. Parka gitmek istemiyordum ama annemi kırmamak için kabul ettim. Parka gittiğimizde hep oturduğum banka oturdu annem ve sandalyemi yanına çekti. Beraber parkta ki çocukları izliyorduk ve sohbet etmeye başladık.
"Sılacığım sende bazı değişiklikler olduğunu görüyorum, hem fiziksel, hem ruhsal" dedi.
Annemin ne demek istediğini anlamıştım ya da yanlış anlamıştım. Acaba Eren’den mi bahsediyordu anlamamıştım.
"Ne gibi anne, ben neden fark edemiyorum senin bu fark ettiğin değişiklikleri?" dedim.
"Eren’den bahsediyorum onunla tedaviye başlayalı sanki daha azimli ve daha mutlusun gibi geldi haksız mıyım?" dedi.
Haksız da sayılmazdı, ne kadar kendimi kandırsam da, Eren’i terslesem de ona karşı bir şeyler hissetmeye başlamıştım. Ama bu hissim tek taraflıydı, o yüzden hiç kimseye hiçbir şey söylememiştim. Fakat benim dikkatli annem hal ve hareketlerimden olup biteni anlamıştı. Ona yalan söyleyemezdim, zaten beceremezdim de hemen anlardı bir şeyleri gizlediğimi.
"Anne ben Eren’den hoşlanıyorum ama o benim doktorum ve o benimle sadece hastası olduğum için bu kadar özenli ilgileniyor" dedim.
Annem "yanılıyorsun Eren’de senden hoşlanıyor. Benimle konuştu ve senden önce benim bilmemi, arkadaş olmanızda bir sakınca olup olmadığını sordu. Bende böyle bir arkadaşlığın seni yeniden hayata bağlayacağını ve karanlık dünyana bir ışık yakacağını bildiğim için kabul ettim. Senden numaranı istemiş fakat vermemişsin. Benden istedi bende verdim. Yoksa halen mesaj atmadı mı?" dedi. "Geçenlerde yabancı bir numara mesaj atmıştı o olabilir mi acaba?" dedim.
"Belki de, neden cevap yazmıyorsun" dedi.
İçimde kelebekler uçuşuyordu, yürüyemeyen ben sanki şimdi kanatlanıp uçacaktım. Mesajlarımı açtım, "at gözlüklerimi çıkarıp etrafta ki güzelliklere bakmaya ve bununla birlikte somurtkan maskemi de çıkarmaya karar verdim" yazıp yolladım.
Cevap gelmemişti. Yoksa artık bana karşı olan hisleri bitmiş miydi? Bana doğru koşup gelen bir çocuk elinde ki balonu ve not kağıdını uzattı.
"Abla bunlar seninmiş" dedi.
Şaşkın bir şekilde balonu aldım ve kağıdı açtım.
"Buna çok sevindim, hadi şimdi başla etrafına bakmaya" yazıyordu. Kağıttan kafamı kaldırdım sağa sola bakınmaya başladım. Biraz ileride ağacın altında Eren’i gördüm. Ona baktığımı görünce el salladı yavaş adımlarla yanımıza geldi.
"Merhaba Sevim teyze nasılsın" dedi anneme.
Annem de "iyiyim Eren’ciğim sen nasılsın?" dedi.
"Hiç bugün ki kadar iyi olmamıştım" dedi gülümseyerek.
Bu kadar güzel gülümsemek zorunda mıydı?
"İzniniz olursa Sıla ile biraz parkta dolaşabilir miyiz?" dedi. Annemde "tabi ki ben burada beklerim sizi" dedi. Ve Eren tekerlekli sandalyemi iterek benimle konuşmaya başladı. Fizik tedavi merkezinde çalışmaya başladığı ilk gün benim methimi duymuştu, çok güzel bir kız ama somurtkan ve aksinin teki, ne yaparlarsa yapsınlar bir yol kat edemediklerinden bahsetmişlerdi. Daha o gün kapıdan girince gözlerimi görmüş "karanlık bir dipsiz kuyu gibiydi ama ben orada kaybolmak istedim. Kaybolmak ve bir daha oradan hiç çıkmamak" dedi. Bu söyledikleri beni hem utandırmış, hem de mutlu etmişti. O gün gülüşünü gördüğümde ister istemez gözlerimde bir parıltı fark etmiş ve o an çok etkilenmişti benden. Aslında bu tarz şeylerin pek uygun karşılanmadığını, hasta doktor ilişkisinin mesafeli olması gerektiğini fakat bana aşık olduğunu gönlüne söz geçiremediğini söyledi.
****** 4 ******
Fizik tedavimin olmadığı günler parka geliyor, parkta beraber dolaşıyor ve sohbetler ediyorduk. Fizik tedavi merkezinde hastası olduğum için mesafeli davranıyordu, aşırı ilgim insanların dikkatini çekebilir ve ikimizi de zorda bırakmak istemem dedi. Zaten niyetinin ciddi olduğunu, en kısa zamanda da bu arkadaşlığın ciddiyete dönüşmesini istediğini söylediğinde şok olmuştum. Nasıl olur da benim gibi engelli biriyle niyeti ciddi olabilirdi ki? Ben 18 Yaşında hayatının baharında bir daha yürüyemeyecek olduğunu öğrenen, başkalarına muhtaç yaşamak zorunda olan bir genç kızdım. O ise yakışıklı elinde mesleği olan ve hiçbir engeli olmayan 23 yaşında bir erkekti. Nasıl olurdu da benim gibi biriyle hayatını karartmak isteyebilirdi? Düşüncelerde boğulurken, Eren’in sesi çıkardı beni daldığım düşüncelerden. Biraz kendinden bahsetmek istediğini bilmem gereken şeyler olduğunu söyledi. Eren’in ailesi o 8 yaşında iken bir trafik kazası geçirmiş, emniyet kemerleri takılı olmadığı için ikisi de araçtan savrularak kaza yerinde ölmüştü. Eren’in akrabaları onu çocuk esirgeme kurumuna evlat edinilmemek şartıyla vermişler fakat geçen süre zarfında bir kez bile arayıp sormamışlardı. Orada 1 yıl kalmış ve bir çift tarafından, koruyucu aile olarak yanlarına almışlardı. Eren’i onlar yetiştirip büyütmüşler ve okutmuşlardı. Eren 18 yaşına geldiğinde kendi isteği ile onu büyüten ailesinin soyadını almıştı. Duyduklarım beni çok şaşırtmıştı. Beni de, Eren’in ailesini de emniyet kemeri takmamış olmamız bu durumlara getirmişti. Belki de o yüzden herkesin yaşadığı zorluklar var demişti ve o bu zorluklarla daha 8 yaşında ailesini kaybederek başlamıştı. Çok üzülmüştüm göz yaşlarıma zor hakim oluyordum. Seni bir gün hem vefat eden ailemle, hem de beni büyüten ailemle tanıştıracağım dedi.
****** 5 ******
Aradan aylar geçmişti ve tedavim hız kesmeden devam ediyordu, daha azimliydim artık ve yürümek için elimden geldiğince çaba sarf ediyordum. Eren’in sevgisi bana güç veriyordu. Eren bir gün beni ailesi ile tanıştırmak istediğini söyledi. Çok sevinmiş ama bir yandan da beni istemeyeceklerini düşündüğüm için korkuyordum. Nereden bilebilirdim ki böyle tepkiler vereceklerini. Büyük gün gelmişti bugün ailesi ile tanışacaktım. Eren beni evden aldı ve kucaklayarak arabaya bindirdi. Tekerlekli sandalyemi katlayıp bagaja yerleştirdi. Arabaya bindiğinde "Sıla’m çok güzel görünüyorsun, annemler sana hayran kalacaklar" dedi.
"Bende emin misin ya beni beğenmezlerse? engelli diye sana layık görmezlerse?" dedim.
"Lütfen saçmalama, sabret kendi gözlerinle gör" dedi. Nasıl olurdu da bu kadar emin olurdu. Engelliydim ne de olsa haksız da sayılmazlardı istememekte. Heyecandan ve endişelerimden dolayı sus pus olmuştum.
"Ne o Sıla’m, şen şakrak cıvıldayan bülbülüm, suspus oldun, hayırdır ?" dedi.
"Yok bir şey" dedim.
"Heyecanlı mısın?" diye sordu. Derin bir nefes alıp,
"puffff evet yaaa" dediğimde kahkaha attı.
"Bakıyorum da çok neşelisin" dedim, gözlerimi kısarak kızmış gibi baktım yüzüne. Aslında ben ona hiç kızamıyordum ama o an öyleymiş gibi davrandım.
"Hem de çok neşeliyim en sevdiklerimle, en sevdiğim tanışacaklar bugün, daha ne isterim ki" dedi. Gülümseyerek baktım yüzüne gerçekten çok mutlu görünüyordu. Sanki çok sevdiği parka giden bir çocuk gibi heyecanlıydı. Allah’ım Ne olur mutluluğu, mutluluğumuz bozulmasın diye dua ettim içimden. Yol bitmiş ve Eren’lerin evinin önüne gelmiştik. Arabayı park etti, bagajdan tekerlekli sandalyemi aldı ve basamakları çıkarak kapının önüne koydu. Ardından beni kucaklayıp merdivenlerden çıktı.
"Ah bu insanlar! böyle saçmalık olur mu? asansör olan bir eve girmek için bile basamak çıkmak gerek, çok mu zor şuraya bir rampa yapmak?" diye söylendim.
"Haklısın canım ama naparsın insanoğlu kendi başına gelmeden anlamıyor. Mühendislerin ve bunları planlayanların öncelikle engellilik ve erişebilirlilik konusunda eğitim alması gerekiyor" dedi.
"Öyle tabi ki canım, rampa olsaydı sen beni taşımak zorunda kalmazdın en azından, yük oluyorum eziyet gibi" dedim.
"Sen üzülme ben yorulmadım. Hem sevdiğim kadını taşımak bana neden bir yük ya da eziyet olsun ki" dedi göz kırptı. Daha sıkı sarıldım boynuna "sayemde kas yaptın" dedim güldük. Beni sandalyeme oturttu ve zili çaldı. Kapı açıldı ve asansöre yöneldik.
****** 6 ******
İşte geldik dairenin kapısındaydık. O kadar heyecanlıydım ki sanki koşarak kaçabilecektim. Öyle bir imkanım olsa da kaçmazdım ki zaten, sadece heyecandan aklımdan tuhaf düşünceler geçiyordu. Eren, "hazır mısın?" dedi.
Derin bir nefes aldım, "evet" dedim.
Elimi tuttu, "sakin ol her şey çok güzel olacak" dedi. Kapıyı güler yüzlü orta yaşlarda bir kadın açtı, gülümseyerek
"hoş geldiniz yavrularım" dedi. Bize yavrularım demişti, içim öyle bir ısındı ki hem güler yüzünden, hem de söylediği bir kelimeden dolayı ister istemez yüzüme yansıdı mutluluğum.
"Hoş bulduk Anne Sultan, bak kimi getirdim sana" dedi ve beni gösterdi. "İşte beni kendine aşık eden somurtkan şirin" dedi. Annesi hafifçe omzuna vurdu, "sus deli oğlan, peri kızı gibi güzel ve tatlı bir kız bulmuşsun, birde somurtkan şirin diyorsun" dedi. Gülümsedim "pekte haksız sayılmaz beni ilk tanıdığın da tamda Eren'in dediği gibiydim" dedim. Kabuğuna çekilmiş somurtkan bir şirindim.
"Kapı da kaldınız yavrum, hadi girin içeri" dedi annesi bizi buyur etti. Babası sanki yeşil çam filmlerinden çıkmış sevecen baba karakteri gibiydi.
Bizi görünce "maşallah, maşallah, oğlum annenden daha güzel bir kız bulmuşsun" dedi.
"Öyle oldu Paşa Babam ama annem duymasın" dedi göz kırparak. Bende utanarak "estağfurullah olur mu öyle şey annen çok güzel bir kadın" dedim. Annesi güldü "yok yok kızım maşallah benim gençliğimden güzelsin, yiğidi öldür hakkını yeme demişler" dedi. Karı koca ikisi de birbirinden tatlı ve sevecenlerdi bana karşı.
****** 7 ******
Eren’in ailesi tek bir şart öne sürdü bizim evlenmemiz için. Üniversiteyi okuyacak ve bir meslek sahibi olacaktım. Özgürlüğümü hem kendime, hem de çevreme kanıtlayacaktım. Öne sürdükleri şart bile benim içindi. Kendileri ya da Eren için hiçbir şey istemediler. Yıllarca çocukları olmamış Eren’e koruyucu aile olmuş, sevgi dolu kocaman yüreklere sahip olan bu aile Engelli olmamı hiç problem etmemiş, beni de ailelerinden biri olarak görmüşlerdi. Haftada bir gün mutlaka yemeğe gidiyorduk bol kahkahalı saatlerin nasıl geçtiğini bile anlamıyorduk. Bir gece eve dönerken Eren’e teşekkür ettim, ne için teşekkür ettiğimi anlamadığını söyledi. "Beni bu kadar çok sevdiğin ve ailenize kabul ettiğiniz için" dedim.
"Beni de, ailemi de büyüledin canım, seni sevmemek mümkün mü?" dedi. Gülümsedim, evet ben Eren’i çok seviyordum bunu her geçen gün daha iyi anlıyordum. Üniversite sınavına gireceğim için iş çıkışı Eren bize geliyor ve bana zayıf olduğum konuları anlatıyor test çözdürüyordu. Bu kadar yakışıklı ve sevecen bir öğretmeni olurda insan o dersi sevmez miydi? Matematiği sevmeyen ben Eren’e aşkımdan dolayı bir matematik canavarı olmuştum. Sergilediğim performans beni bile şaşırtıyordu.
****** 8 ******
Zaman su gibi akıp geçmiş ve birinci sınav zamanı gelmişti. İlk sınavda barajı geçmiş ikinci sınava girmeye hak kazanmıştım. Bir yandan Eren’le test çözüyor, onun işte olduğu zamanlarda da çizimler üzerine çalışıyordum. Hangi bölümü okuyup, hangi mesleği yapacağımı sorduklarında diplomalı terzi diyordum. Nasıl yani okuyup terzi mi olacaksın diyorlardı şaşkın şaşkın yüzüme bakarak. Annemlerin mesleğiydi terzilik. Çocukluğum kumaşlar ve elbiseler arasında geçmişti. Kesip dikmeyi seviyordum, elimde yatkındı, o yüzden Moda tasarım bölümünü okumayı istiyordum. Sınav günü gelip çatmıştı herkes benden daha çok heyecanlıydı. Girdim sınava Eren’in bana öğrettiği her şeyi yaptım. Çıktığımda nasıl geçti zor muydu sorularına gayet iyiydi dediğimde herkesin yüzünde bir rahatlama vardı. Sınav sonuçları açıklandı ve puanım gayet güzeldi. Moda tasarım dışında çok daha iyi bölümleri tercih etmeye rahatlıkla yetiyordu fakat ben sevdiğim mesleği okumaya kararlıydım. Sıra yetenek sınavına gelmişti. Yetenek sınavını da başarıyla geçtim ve bizim okulun ilk tekerlekli sandalyeli öğrencisi olarak okul anılarına adımı yazdırdım. Okulun fiziksel şartları bana uygun değildi ve bununla ilgili dilekçelerimi yazdım arkadaşlar imzalar topladılar ve okulumuz Engelliye uygun okul haline getirildi. Ve böylece eğitim hayatım yeniden başlamıştı. Her şey çok güzel gidiyordu. Okulda hocalar ve arkadaşlar bana karşı çok hassas ve iyilerdi. Okul dışında devam ettiğim Fizik tedavimde olumlu sonuçlar almaya başlamıştık, okulum çok güzel gidiyordu, Eren ile her şey yolundaydı.
****** 9 ******
Koskoca 4 yıl su gibi akıp geçmişti. Ve ben bugün mezun oluyordum. Eren ile evlenmek için ailesinin önüme sürdüğü güzel şartı da başarmıştım. Diploma almak için herkesi sahneye çağırdılar arkadaşlarımın yardımıyla rampadan sahneye çıktım. Ailem, Eren’in ailesi sevdiğim herkes buradaydı ama Eren’i göremiyordum. Geleceğini söylemişti ama neden bu kadar geç kalmıştı. Gözlerimle salonda onu arıyordum. Bölüm birincileri anons edildi ve sandalyemi biraz öne doğru sürdüm. "Bölüm birincimiz Sıla TUNÇ’a diplomasını ve çiçeğini vermek üzere misafirimizi sahneye davet ediyoruz," dediklerinde şaşırmıştım. Eren elinde çiçek ve diplomamla sahneye geldi. Çok şaşkındım, diplomamı, ardından çiçeği verdi ve konuklara bakmamı istedi. Kafamı çevirdiğimde arkadaşlarımın elinde ki pankartta,
"Gözlerinde ki dipsiz kuyuya hapset beni, istersen gamzene göm, ömür boyu seninle kalayım. Kömür gözlüm benimle evlenir misin?" yazıyordu.
Çığlıklar, alkışlar koptu bir anda, kafamı Eren’e çevirdiğimde önümde diz çökmüş elinde ki yüzüğü bana doğru tutuyordu.
"Ben sensiz sadece Eren’im seninleyken Sıla’nın aşkı Eren’im. Beni bu aşktan, bu mutluluktan mahrum etme, evlenir misin benimle?" dedi.
Heyecandan ve mutluluktan ağlamaya başladım. "Evet" dedim. "Duymadıkkkk" diye bağırdı arkadaşlarım, "EVETTTTT" diye bağırdım. Alkışlar çığlıklar eşliğinde Eren’e sarıldım. Gülüşüne vurulduğum adam o da ağlıyordu. Hayat onca acıdan sonra o kadar güzel bir adamı çıkarmıştı ki karşıma.
******* 10 ********
Yüksek Lisansımı okuduğum okulda yapmaya başlamıştım. Bir yandan haftada 1 gün derslere giriyor bir yandan da “SILA’NIN TASARIM DÜNYASI” isimli atölyemde çalışıyordum. Diğer tasarımcılardan farklıydım. Sadece insanlar için bir şeyler tasarlamıyordum. Farklı bir tasarım da yapıyordum. Fizik tedavi merkezine gide gele orada ki büyük ve küçük yaşta ki engellilerin hep siyah ya da gri yardımcı araçlara mahkum edildiğini gördüm. Neden hep siyah ya da griydi tekerlekli sandalyeler ve diğer araçlar. Ben bir tasarımcı olarak ilk olarak kendi sandalyemi renklendirecektim. Sandalyem artık siyah değil mor renkteydi. Bir tekerlekli sandalyeden ziyade bir tahta benziyordu. Eren ilk gördüğünde "Prensesimin tahtı müthiş olmuş" dedi ışıldayan gözlerle. Ona anlattım fikrimi "ben engelliler için tasarımlar yapacağım" dedim, "süper bir fikir çok güzel düşünmüşsün" dedi ve böylece giriştim bu işe. Öncelikle fizik tedavi merkezinde ki küçük çocukların sandalyelerini renklendirmeyle başladım işe. Ailelerden sadece kumaşların parasını alıyor, dikimi için hiçbir ücret talep etmiyordum. Yıkanabilir ve takıp çıkarılabilir şekilde yapıyordum ki temizliği zor olmasın. Barbieli, supermanli, örümcek adamlı, prensesli kumaşlar ile sandalyeleri kaplıyordum. Etrafımda rengarenk sandalyeli mutlu çocuklar olmaya başlamıştı. Koltuk değneği ya da baston kullananların bastonlarını kaplıyordum kumaşlarla, cıvıl cıvıl oluyordu. Kimi tuttuğu takımın renklerini istiyor, kimi sevdiği desenleri istiyordu. Atölyemde başlayan bu projem okulda bir sosyal sorumluluk projesi haline geldi. Benim gibi engelli arkadaşların hayatı bir nebze de olsun renkleniyordu. Projem şehir içi ve şehir dışından güzel talepler alıyordu. Engelliler kendilerine sunulan karanlık dünyanın dışına çıkmak, hayatlarına renk katmak istiyorlardı.
********** 11 ********
Evet büyük gün gelmişti Eren’ler beni istemeye gelecekti. Ben ki engelli olduğum için beğenilmeyeceğini düşünen biriydim şimdi ise evlenmek için ilk adımı atıyordum. Mavi bir elbise giymiştim. Evin içerisinde yürüteç yardımı ile yürüyebiliyordum. Kısa mesafelerde yürüteç kullanıyor, uzun mesafelerde okulda ya da işte tekerlekli sandalyemi kullanıyordum. Yürütecimi de kıyafetime uygun bir şekilde kaplamıştım. Çantaya uygun ayakkabı misali, kıyafete uygun kaplıyordum yardımcı araçlarımı. Evde heyecanlı bir koşuşturma vardı. Okuldan yakın arkadaşlarımda beni yalnız bırakmamışlardı bu akşam. Kapı çaldı gelenler Eren ve ailesiydi. Çiçek ve çikolatayı aldık ellerinden, buyur ettik içeriye. Beni gördüklerinde hepsinin gözleri ışıldamıştı,
Anne Sultan "su perisi gibi olmuş kızımız maşallah" dedi. Kahveleri hazırladım, arkadaşlarım dağıttılar ben yürüteçle dağıtamayacağım için. Paşa Baba, "Allah’ın emri Peygamberin kavliyle kızınız Sıla’yı Oğlumuz Eren’e istiyoruz" dedi.
Babacığımda "birbirleri için yaratılmış yavrularıma hayır demek bana düşmez, kızım kızınızdır" dedi.
Ellerini öptük büyüklerimizin ve yüzüklerimiz takıldı. Yaza düğün yapılacağı konusunda karar verildi. Eren eve gittiğinde mesaj attı "iyi ki hayatımdasın, iyi ki benimsin. Seni seviyorum" yazıyordu.
"İyi ki çıktın karşıma, seni seviyorum" yazdım.
Hayallerimizin gerçekleşmesine birkaç ay kalmıştı. Bir an evvel gelinliğimin ve damatlığın tasarımına başlayacaktım. Atölyemde ki arkadaşlarım ve annem de bana yardım edeceklerdi. Malum terzi kendi söküğünü dikemezmiş. O sebepten desteklerini alacaktım sevdiklerimin. Annem benim ve Eren’in ölçülerini aldı bende çizimleri yapmaya başlamıştım. Gelinliğim tek parça, omuzları ve eteği dantel detaylı, ayrıca hafif olacaktı ki rahat hareket edebileyim. Kır düğünü olacağı için ortama da uygun olmalıydı. Çizimleri tamamlamıştım şimdi sıra kumaş seçimi ve dikim işlerine gelmişti. Ufak ufak dikimlere başlamıştım. Anneme kızının gelinliğini dikmek nasip olacaktı o kadar mutluydu ki. Yıllar önce hayal bile kuramayan ben şimdi gelin olacaktım.
****** 12 *******
Büyük gün gelip çatmıştı gelinliğim de Eren’in damatlığı da tam istediğim gibi olmuştu. Siyah kıvırcık saçlarım dağınık örgü ve beyaz küçük çiçekler ile süslendi. Eren beni gördüğünde gözyaşlarına hakim olamadı. Sımsıkı sarıldık birbirimize makyajım bozulmasın diye çok zor tutuyordum kendimi ağlamamak için. Yüzümü avuçlarının içine aldı alnımdan öptü, "beklediğime değmiş çok güzel görünüyorsun prensesim" dedi.
"Sende çok yakışıklısın" dedim sarıldım.
Koluna girdim bir elimde baston ile yavaş yavaş gelin arabamıza bindik. Düğünümüzün yapılacağı yere gelmiştik. Arabadan indim tahtıma bindim, tahtımı da gelinliğime uygun süslemiştim. Eren’in elinden tuttum küçük nedimelerim arabamı ittiler, yavaşça içeri bahçeye girdik. Herkes ayakta alkışlıyordu, bizi böyle görenlerin gözleri nemliydi mutluluktan. Nikah memuru bizi karı koca ilan ettikten sonra ilk dansımızı etmek için sandalyemden kalktım Eren beni kollarının arasına aldı. Biliyordum huzur oradaydı, güven oradaydı, benden daha iyi bakardı bana biliyordum. İlk dansımızdan sonra sevdiklerimiz de bizi yalnız bırakmadılar. Tam istediğimiz gibi bir düğün olmuştu dillere destan Eren ve Sıla’nın aşkının ikinci bölümü başlıyordu bugün. Herkes doyasıya eğlendi, gecenin sonuna doğru ayakları şişenler ayakkabılarını çıkarıp çıplak ayakla toprağın üzerinde oynuyordu. Annem ve babam o kadar mutluydular ki hiçbir şey söylemelerine gerek kalmadan gözlerinden okuyabiliyordum. Eren’in ailesi Anne Sultan ve Paşa Baba’da çok mutlulardı. Hiç evlatları olamayacağını düşündükleri yıllarda Eren girmişti hayatlarına belki karnında büyütememişti Eren’i ama sevgiyle yüreklerinde büyütmüşlerdi. Üç kişilik aileleri benimle birlikte dört kişi olmuştu. İleride torunları ile beraber sayı artacak kocaman bir aile olacaktık.
****** 13 *******
Aradan birkaç yıl geçmişti Yüksek lisansımı bitirmiş ve Okuduğum Üniversitede ilk engelli Öğrenciyken, ilk Engelli Akademisyen olmuştum. Okul benimle ilkleri yaşıyordu. Öğrencilerim ilk başta Tekerlekli Sandalyede bir hocayla karşılaştıkları için şaşırıyor, sonradan alışıyor ve empati duyguları gelişiyor, farklı tasarımlar oluşturuyorlardı. Tasarım derslerimin dışında sürekli trafikte hızlı olmamaları gerektiği, emniyet kemerinin hayati önem taşıdığını vurguluyordum. Polisin kestiği ceza cüzdanınızı, kaderin kestiği ceza yanınızı yakar diyordum. Okulda dersimin olduğu bir gün evde hazırlanıyordum, biraz halsizdim üşütmüştüm yada yediğim bir şey dokunmuş midemi bozmuştum sanırım. Eren’de hasta isem rapor alıp dinlenmem konusunda ısrar ediyordu ama biliyordu bu ısrarları boşunaydı, ben yinede gidecektim o derse. "Söz ver muayene olup bir tahlil yaptırıp ilaç al" dedi, mecburen söz verdim. Derse girmeme daha yarım saat vardı. Okulumuzun hastanesi aynı kampüs içindeydi, gidip tahlil verdim. Sonuçlar çıkmıştı ve doktor beni çağırdı, ultrasona girmem gerektiğini söylediğinde tedirgin oldum.
"Hayırdır Doktor hanım önemli bir şey yoktur inşallah" dedim.
"Yok sadece kontrol amaçlı" dedi. Ultrasondan baktı "hımmm bu güzel" dedi merak etmiştim ekrana bakıyordum ama siyahlık içerisinde ne görmüş olabilir diye, şaşkın şaşkın doktorun yüzüne baktım. Sonra ultrasonun sesini açtı, sanki biri kovalıyor da kaçıyormuş gibi hızla atan kalp sesini duydum, her halde benim kalbim dedim. Halen anlamamıştım ne olduğunu.
"Hayırlı olsun Sıla hocam, hamilesin" dedi. Çok şaşırmıştım, "ne bebeğim mi olacak?" dedim.
"Hayır bebeklerin olacak, İkizlere hamilesin" dedi. Hamileydim, hem de ikiz çocuklarım olacaktı. Sevincim ikiye katlanmıştı. Yazdığı ilaçları ve ultrason görüntülerini alıp çıktım. Şaşkın şaşkın elimde ki siyah beyaz ultrason fotoğrafına bakıyordum. Telefonum çaldı arayan sevgili kocamdı. Meraklanmıştı, neyimin olduğunu sordu, bende sırf yüzüne söylemek istediğim için, "hafif bir soğuk algınlığı" dedim .
********* 14 ********
Dersi nasıl anlattım, ne yaptım heyecandan bilmiyorum. Öğrencilerimde fark etmişti, şaşkınlık ve mutluluğumu sonra söyleyeceğimi söyledim geçiştirdim. Ders çıkışı bir bebek kıyafetleri satan mağazaya girdim. Satış görevlisi nasıl bir şey baktığımı bir yakınımın çocuğuna mı alacağımı sordu. "Hayır hamile olan benim," kendi bebeklerim için iki patik almak istediğimi söyledim. Kadın tuhaf tuhaf yüzüme baktı. Ah bu insanlarda ki dar görüş ve düşünceler. Sanki düşüncelerini okuyor gibiydim. Engelli haliyle evlenmiş, birde hamile ikizleri olacakmış, nasıl bakacaksa diye geçiriyordu kafasından. Onun düşündüklerini ben sesli bir şekilde onun yüzüne söylediğimde şaşırdı, sonra "yok estağfurullah yanlış anladınız siz" dedi. Bakışlarından bu kadın bir tuhaf düşünce mi okuyor dediğini de duyar gibiyim. Hayır da bu insanlara ne oluyorsa. Sevmişim evlenmişim, evet çocuğumda olacak, onlara da senin çocuğuna baktığından belki daha iyi bakacağım, bunlardan sana ne! Milletin işine burnunu sokmaya çok meraklılar, hayret bir şey durduk yere sinirlerim zıpladı. "Siz bana patikleri gösterin" dedim iki patik aldım ve "insanların hayatları kimseyi ilgilendirmez, herkes kendi hayatına ve işine baksın lütfen" dedim ve çıktım mağazadan. En yakın marketten bir çikolata aldım kendime, sinirlerim yatışsın diye. İnsanlar neden empati yapamazlar ki hayret bir şey acaba bende bunlar gibiydim kaza yapmadan önce dedim. Yok canım, ben kimseyi incitecek davranışlar yapmazdım dedim kendi kendime. Arabama bindim eve doğru yola çıktım. Eve vardığımda henüz Eren gelmemişti. Hazırlık için iki saatim vardı. Hemen güzel bir masa hazırladım.
Eren eve girince, acaba bir şey mi unuttum şaşkınlığı vardı yüzünde. "Aşkım kusura bakma bugün önemli bir gün müydü? ben mi unuttum acaba?" dedi.
Bende "hayır ama artık önemli bir gün olacak" dedim.
Şaşırdı "o nasıl oluyor öyle?" dedi.
"Masaya geç lütfen" dedim.
Oturdu, önünde ki tabağın kapağını aç dedim açtığında iki küçük patiği görünce tabakta, önce şaşırdı ne olduğunu anlamadan patiklere baktı sonra anladı. Kalktı bana sarıldı "bebeğimiz mi olacak?" dedi.
"Evet" dedim.
"Ama neden iki tane patik?" dedi.
"Çünkü ikizlerimiz olacak" dedim. Gözleri doldu biranda, dizlerime kapandı ağlamaya başladı.
"Seni çok seviyorum" dedi. Saçlarını okşayıp öptüm "bende seni çok seviyorum" dedim.
Sarıldı bana "sen benim hayatımda ki iyikilerimsin" dedi.
"Sende benim" dedim. Biz birbirimizi sevmeye başlayalı hiç keşkemiz olmamıştı hiç keşke dememiştik, hep iyi ki dedik...
******** 15 *********
Hamile olduğumu öğreneli bir hafta olmuştu. Heyecanımızı ailemizle paylaşmak istiyorduk. Bir aile yemeği organize ettik. Masayı güzelce hazırladık. Tıpkı Eren’e yaptığım gibi annelerimizin tabaklarına birer patik, babalarımızın tabaklarına birer emzik sakladık. Ve beklenen misafirler gelmişti biraz oturduktan sonra masaya geçelim dedik. Masaya oturduk, "umarım size hazırladığım sürpriz yemeği beğenirsiniz" dedim. Hepsine aynı anda tabaklarında ki kapakları kaldırmalarını söyledim. Tabaklarında ki emzik ve patikleri görünce babalar anlamamış, annelerse ağlamaya başlamıştı.
"Torun geliyor" dedi annem "gözün aydın dünür" dedi. Eren "torun değil" deyince şaşkın bir şekilde hepsi yüzüne baktılar.
"Torunlar geliyor, ikizlerimiz olacak" dedi.
Mutlulukları ikiye katlanmıştı. Bana sarıldılar Eren’e sarıldılar. Anne Sultan Eren’e "beni anne yaptın yıllar sonra, şimdide babaanne yapıyorsun canım oğlum, iyi ki hayatımıza girmişsin" dedi.
"Canım Anne Sultan’ım iyi ki sende beni yüreğinde büyüttün, sevgin ile emek emek bugünlere getirdin, şimdi sıra torun büyütmede" dedi.
"Biz dünürümle büyütürüz torunlarımızı, bakıcıya falan gerek kalmaz" dediler. Gülüştük babalarımız da çok mutluydular.
"Ee dünür, bizde seninle bol bol tavla oynarız hanımlar çocuk büyütürken" dediler. İkizlerimiz geldiğinde kocaman bir aile olacaktık. Bir trafik kazası beni nereden nereye getirdi. Arkadaşlarımı ve sağlığımı aldı, bir çok acı yaşamama neden oldu ama karşılığında Eren’i canım kocamı çıkardı karşıma. Şimdi de ikizlerimizi katıyor hayatımıza. Eren’in ailesini elinden aldı, bir yıl kimsesizlikten sonra Anne Sultan ve Paşa Babasını verdi. Bir emniyet kemeri takmamak beni sağlığımdan yürümemden etti, Eren’i daha 8 yaşındayken ailesiz kalmasına neden oldu. Hayatımızda ki acı bizi birleştirdi. Herkes bizim kadar şanslı değil ne yazık ki emniyet kemerini takmamanın bedelini canıyla ödeyenler var, kimsesiz sahipsiz kalanlar var, ömür boyu yatağa bağlı olarak kalanlar var. Keşke herkes emniyet kemeri kullansa, yakın mesafe, yavaş gidiyorum, sıkıyor tarzı bahanelerin ardına saklanmasa… Keşke herkes yurtlarda ki kimsesiz çocukları ya evlat edinse ya da koruyucu aile olsa, herkesin sıcacık bir yuvası, ailesi olsa…
Daldığım düşüncelerden çıktım, bu hamilelik beni iyice duygusallaştıracak anlaşılan ilk aylarda böyleysem yandım ilerleyen zamanlarda. Ah benim canım kocacım çok çekeceğin var benden. Ben ki trafik kazasında bacaklarını kaybetmiş 18 yaşında hayattan bir beklentisi olmayan bir kız iken şimdi sevdiği adam ile evli ikiz bebekleri olacak üniversitede hoca olan, aynı zamanda kendi tasarım atölyesi olan, engeliyle barışmış ve engellerle savaşan genç bir kadın olmuştum. Karşımda güzel ailem ellerinde ki patik ve emziklere bakıp gülüyorlardı. İşte hayallerimde bile gerçekleşemeyeceğini düşündüğüm mutluluk tablosu, ikizlerim de gelince tamamlanacaktı.
****** MUTLU SON*******
EMNİYET KEMERİ TAKMAZSANIZ YA DA HIZLI ARAÇ KULLANIRSANIZ;
UNUTMAYIN POLİSİN KESTİĞİ CEZA CÜZDANINIZI, KADERİN KESTİĞİ CEZA CANINIZI YAKAR...
Okumuş olduğunuz bu hikaye her gün bir yerlerde yaşanmaktadır. Sadece isimler ve kişiler farklıdır. Bu hikayeyi yaşadığımız olaylar ve çevremden esinlenerek yazdım. Yazının izinsiz çoğaltılması ve kaynak gösterilmeden paylaşılması yasaktır. İzinsiz çoğaltıldığı takdirde yasal işlem başlatılacaktır.
Saygı ve Sevgilerimle
Kıymet